Hiçbirimizin kiralık bir zekaya veya emanet bir fikre ihtiyacı olmadığı apaçık ortada. Futbol keyif oyunu. İzleyenler zevk almadıktan sonra ayrıntıların hiçbir anlamı yok. Yabancı kontenjanı mevzusu yakın zamanda gündeme gelmez diye düşünüyordum. Hele hele 'otuz iki yaş' meselesini aklımın ucundan geçirmezdim. Boğuştuğumuz başka konular daha ağır basarken, gerçekten sürpriz bir muhabbet oldu benim için. Yabancı sayısının futbolumuza olumsuz etkisi olduğunu asla düşünmüyorum. Hatta renk ve güç kattığı kanısındayım. Üstelik oyuncular arasındaki rekabeti de ister istemez ortaya çıkarıyor. Yerli oyuncularımızın; ileride örnek olabilmek için şimdilerde örnek aldığı pek çok yabancı oyuncu da ligimizde varken, buna değinmeden de geçemem. Kimse kusura bakmasın.
***
Kendi adıma şunu söyleyebilirim. Beşiktaş'ta Atiba, Trabzon'da Sosa, Fener'de Gustavo elli yaşına da gelseler, yine hem örnek insan hem de örnek oyuncu olurlar. Hagi ile Drogba'dan bahsetmezsek futbola ihanet etmiş oluruz. Roberto Carlos, Eto'o, Toni Schumacher ve diğerlerinden de konuşmalıyız. Profesyonelliklerini ve yeteneklerini anlatmama gerek yok zaten. Bunlar, isimlerinden daha büyük yüreklere sahip şahıslar olarak tarihte yerlerini aldılar ve daha da alacaklar... Aslına bakarsanız bu konuda hassas olmamız gereken durum; yabancının sayısı değil, altyapıları nasıl canlandırabileceğimiz olmalı. Eminim elimizde istatistiksel bilgiler bile yok. Ligimizde ve futbol kültürümüzde kaç yabancı oyuncuyu oynatmanın bize uygun olduğunu dahi net bilmiyoruz. Son uyguladığımız sayının artısı veya eksisi ne olmuştur, bunu anlatan da yok. Kısıtlama veya şartlar koyduğumuzu düşünelim. Sonrasında on milyon dolar bedel ödeyip; yeni Mehmet Topuz'lar mı alacağız, yoksa Tarık Çandal'lar mı bulacağız...
***
Ülke tanıtımı, rakip ligler arasında bir üst basamağa çıkabilme, yayıncı kuruluşun daha fazla ödeme yapması, mücadelenin artması için şu an hiç dokunmadan, mevcudun böyle devam etmesinden yanayım. Bunun yanında; teknik adamlarımızla da ciddi fikir alışverişlerinin olması gerektiğini düşünüyorum. Kısacası; yaz boz tahtası görmekten bıktık. Futbolun terbiye edilmeye değil, sevilmeye ihtiyacı var. İnsanlar kendi hatalarını toprağa gömerken, başkalarının hatalarını duvara asar oldular. Bir çoğumuz tarafsız bölgede olalım derken, istemesek de kararsız bölgede kalıyoruz. Maalesef dönüp dolaşıp aynı konulara değiniyoruz. Tamam... 'Abrakadabra' diyerek bir çırpıda her şeyi değiştirmenin mümkün olmadığını beş yaşındaki çocuk bile biliyor artık. Fakat bu tarz mevzuların, temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulması da ciddi anlamda kafa karıştıran bir hal alıyor.
***
Bir üstada sormuşlar. 'Başarınızın sırrı nedir' diye. Cevap olarak 'Aldığım doğru kararlar' demiş. 'Herkesten farklı olarak, nasıl bu doğru kararları alabildiniz' diye ikinci bir soru gelmiş. O da 'Tek kelimeyle tecrübe' demiş. Peki son soru 'Tecrübe denen şeyin sırrı nedir' demişler. Üstad bu kez derin bir iç çekmiş ve yanıtlamış: 'Yıllar boyunca aldığım yanlış kararlar...' Yani lafın sonunda; adam nereli olursa olsun da yeter ki futbola yabancı olmasın. Gerisi Allah Kerim (Fotomaç)