“Başlangıçta daima şairler vardı” demişti Attilâ İlhan ve eklemişti: “Başlangıçta daima şairler olacaktır!”
O, “Yaşamım boyunca şiirin hep birkaç adım önümde gittiğinin ayırdındayım. Bende şiir, sevmeden bile öndedir” der ve anlatır; “Daha ortaokul öğrencisiyim; sürekli bir şeyler karalıyorum.
En kafa dengi arkadaşlarıma okuyorum.
Hep aynı şeyi soruyorlar:
- Bu şiirlerin kahramanı kim?
- Efendim?
- Yani kime yazıyorsun bunları?..
Demek, şiirlerin bir kahramanı olmalıymış, ona yazılmalıymış şiirler. Gözüme kestirdiğim bir kızın adını veriyorum. Onlar gibi siz de inanırsınız. Kendi sözüme kendim inanıyorum ve kıza sevdalanıyorum. Sonra mı? Sonra, her ne yazdıysam, bir aşk mektubu oluyor!”
Gökovalı’ya göre o zamanlar yazında ‘artistik nesir’ diye bir şey vardı. Şimdilerin ‘şiirsel düzyazı’sı... Belki ona özeniyordu. Sözgelimi şöyle şöyle diyordu:
“Bizim köyün sokaklarından/ Eski urbacı geçmez Oya hanım!/ Eskilerimizi satmayız biz/ Giyeriz!”
Ya da:
“Aşk ve güzellik ecesi Afrodit/ Çok şanslıymış ki/ Senden önce yaşamış!”
Veya:
“İnan ki canikom/ Avuçlarım kabardı/ Geleceğin günü/ İple çekmekten!”
Şunu da yazıverir Gökovalı;
“Bu mu aşk dedikleri?/ Seni bulduğum vakit/ Kendimi yitirdim!..”
Anlatıda bir sıçrama yapıp, Dante gibi, yolun yarısını bulduğunda yazdıklarından iki örnek verir:
“Ben halkım hey!/ Feleğin sillesini çok yemişim!/ Kalem vermişler elime/ Diyeceklerimi türkülerle demişim...”
***
Şadan Gökovalı’nın bu şiiri ne kadar övünse azdır, çok meşhur olmuştur. Kapak şiiri olmuştur, kitaplara önsöz olmuştur. Başta aziz dostu Kubilay Dökmetaş, Ahmet Günday ve Mazlum Nusret Kılıçkıran olmak üzere birçok Türk halk müziği sevdalısının diline pelesenk olmuştur. O, düşündükçe önemli bulur bu dörtlüğünü.
Gelelim, Gökovalı’nın yine çok ünlü olan, konferanslara, saydam gösterilerine, yurtiçi gezilerine light motive olan “Dağlar Güzellemesi”ne:
Dağlar kanatlıydı eskiden.
Canları çektiğinde kalkar, diledikleri yere konarlardı.
Dağların böyle kalkıp konması, Toprakana’ya zor geliyor,
canını yakıyor, acıtıyordu.
Sonunda Tanrı acıdı da toprağa,
dağların kanatlarını kesti!
Dağların kopan kanatları bulut oldu.
Bundandır bulutların dağlara koşması...
Lisedeyken “Işık” adlı bir duvar gazetesi çıkarır, Aydın gazetelerinde “Okul Sayfa”ları hazırlar. O günleri de şöyle anlatır Gökovalı;
-Anımsarım, Aydın’da bir sormaca (anket) yapılmış, bana da şiirle aramın nasıl olduğu sorulmuştu. Demiştim ki:
‘Yaşamımdan şiiri çıkarırsanız, geriye giysilerim kalır.’
On yıllar sonra İzmir’de öğrencilerim (Ben onlara meslektaşlarım derim.), benim için; “Google Şadan”, “Bilgisayar Şadan Hocamızdan daha mı iyi bilecek?”, “Canlı internet” falan derler.
Günümüz şiirinin gülen sesi Sunay Akın’ın sık sık söylediği bir söz vardır: “Şadan’ın neresine dokunsanız, şiir fışkırıyor!”
Bu övgü sözlerine katılıp katılmadığını söylemez Şadan Gökovalı, ama şiirin ilk sevgilisi olduğunu, ezbere çok şiir bilmesini, bu sevgiye borçlu olduğunu belirtir.
Süreçte şiir yazmaya uzak kalışını da şöyle anlatır Şadan Gökovalı; “Bazı yazın erleri, 'Nazım’ı okuduktan sonra, daha iyisini beceremem' diye şiiri bırakmıştır ya; benim şiir yazmamı, en azından, yayımlamamı engelleyen, Ege Ekspres Gazetesi’nde on yılı aşkın süre sanat sayfası düzenlememdir. Günümüzde sanat sayfası yapanların hatalarından biri, her sayıda, en göze çarpan köşeye, kendi karalamalarını koymalarıdır. Okurlar ya da yolladığı şiir(ler) yayımlanmayanlar demezler mi:
- Benim şiirimi yayınlamayan adamın şiirlerine bak! Benimkiler bunlardan kat kat güzel!..
Şiirlerimi nihan (gizli) tuttuğum için hiç de pişman değilim.
Türk şiirine en azından 50 kadar yeni şair kazandırdım. Onların ilk şiirleri “Gençlerle Başbaşa” sayfasında yayımlandı.
Oyumu şiirden yana kullanıyorum...”
***
27 Eylül Cuma günü saat 13.00'te Türkan Saylan Kültür Merkezi'nde Dil Derneği tarafından düzenlenecek Türkçeye Katkı Ödülü Prof. Dr. Şadan Gökovalı'ya verilecek. Kendisi adına tebliğini sunma onurunu bana verdiği için mutluyum. Bu yazıda Şadan Hocama, Şadan Abime armağanımdır.