1984 yılıydı. Sağlık ocağı yanındaki dükkândan, çıkıp Kemalpaşa Caddesi’ndeki dedemden kalan dükkânlarından birinde Teyzem oğlu Hüseyin Yıldız’ın depo olarak kullandığı dükkânların birini teyzem oğluna rica edip “Dükkânların birine ben terzi dükkânı açmak istiyorum” dedim. Hüseyin ağabeyim; “Olur Ömer. Bana zaten fazla geliyor. Sen geç istersen.” deyip dükkânı boşalttı ve ben biraz tadilat yaparak dükkânlardan birine geçtim.
Yeni komşularım Rıza dayım yan dükkândaydı “Dayının yanına hoş geldin yeğen” deyip bana esprili fıkralar anlatırdı.
Karşı komşularım Cemal Karayılan, Ali İslim, Ali Çakar. Kahvecimiz Özer Salkım, Bakkal Ali salkım, komşuluk ilişkilerimiz muhteşemdi. Kış aylarında terzi dükkânıma komşularımız hep beraber toplanır bol bol muhabbet ederdik.
Yaz aylarında ise benim dükkânımın önü gölge olduğundan dükkân önüne sandalyelerimizi çıkartıp sabah kahvelerimizi hep beraber yudumlardık. Tatlı sohbetlerden olacak ki kahvemizin tadı bir başka keyifli olurdu.
Büyüklerimiz boşuna dememişler “Gönül sohbet ister, kahve bahane.”
Bir de müdavimlerimiz vardı. Her zaman gelirler, sohbet ederdik. Bazen siyaset, bazen futbol, bazen de ziraattan konuşurduk. Tartışmalarımız olurdu yüksek sesle. Birbirimizi ikna etmeye çalışırdık. Tatlıcı Ekrem ‘Ölmezer’ eniştem tartışmalar olunca dükkânını bırakıp bizimle beraber tartışmalarımıza katılırdı.
Ekrem eniştem çok iyi bir gazete okuruydu. İyi bilgilere de sahipti. Bazen tartışmayı bırakıp onu dinlemeye başlardık. Ne kadar tartışırsanız da Ekrem eniştemin sinirlendiğini görmedim.
Öfkelendiği zaman bile kahkaha atarak güleç yüzüyle cevap vermeye çalışırdı. Rahmetli Nevin Tezcan katı bir C.H.P’li olduğundan konu particilik olduğu zaman Ekrem eniştemin hep üstüne üstüne giderdi. İkisinin de sesi gür olduğundan komşular dükkânın önünde toplanır arayı bulmaya çalışırdık.
Herkes haddini bilir, hiç kimse birbirinin kalbini kıracak söz söylemezdi. Sonunda çaylar söylenir çaylarımızı hoş sohbetle içerdik.
Terzi dükkânı olarak kullandığım dükkanı Ekrem eniştemin oğulları Hasan, Kayhan kardeşler İmren pastanesi olarak çalıştırıyorlar. Geçtiğimiz gün yolda yürüyordum, çocuklar beni görünce davet ettiler. Hoş sohbet etmeye başladık.
Dükkânın önünde boş masa yoktu. Müşteriler kimi kahvaltı yapıyor, kimi dondurma veya tatlı yiyorlardı.Eski günlerim bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden.
Rıza dayım yok, Ekrem Ölmezer yok, Ali Çakar yok. Hüsayin Yıldız yok, Şükrü Akgün yok, Sevinç Yengem yok. Ooff offff hepsi atlarına binip bu diyardan göçtüler. Kalan komşularıma Allah uzun ömürler versin….
“Geçmiş zaman olur ki hayali cihana bedel.”
Kalın sağlıcakla.