Doksanına merdiven dayamış İhsan amca.
Ama zımba gibi maşallah.
Bir haftadır badem silkti durmadan.
Kolay iş değil badem silkmek.
Güneşin altında, saatlerce uğraşırsın.
Elinde uzun bir sopa, ağaca zarar vermeden bademlere vurursun.
En uç dallardaki bademleri düşürmek için anan ağlar.
Güneşin sıcağı bir yana, gözünü yakan ışığı bir yana.
Turşun çıkar.
Üstüne yapışan yüzlerce badem biti de cabası.
Emek ve alın teri vardır o işte.
Üstelik toplamakla bitmez işin.
Tek tek yeşil kabuklarını soyup bir hafta güneşte kurutursun.
Sonta yine tek tek sert kabukları kırıp, iç bademe ulaşırsın.
Datça bademi pahalı diyenler, nasıl toplandığını görse, o fiyatın köylünün hakkı olduğunu anlarlar.
İhsan amca günlerdir bu işleri yaptı bıkmadan, usanmadan.
Ama belli ki yorulmamış.
Dün baktım, bu kez bir harup(keçiboynuzu) ağacının altında, yine elinde uzun bir sopa, keçiboynuzlarını düşürmeye çalışıyor.
Bu yaşta, bu çaba.
Hayran kalmamak elde değil.
Oysa ağaçlardan keçiboynuzu düşürme işini doğa yapardı geçen yıla kadar.
Her yıl Ağustos sonlarına doğru sıcak bir yel eserdi buralarda.
Bir hafta sürerdi.
"Harup Yeli" derdi bizim yaşlı yerliler.
Bu sıcak rüzgar keçiboynuzlarını olgunlaştırır, karartır ve ağaçtan düşmesini sağlardı.
Böylece köylü zahmet çekmeden yerden toplardı harupları.
Bu sene esmedi.
Keçi boynuzları olgunlaşmadı.
Etopyalı aç çocuklar gibi zayıf, ince, adeta kemikleri görünüyor.
"Kolay Gelsin" dedim İhsan Amcaya.
"İş başa düştü komşu" dedi önce.
Sonra "harup yeli küstü bize. Oysa bu işleri o yapardı hep.Bu sene esmedi. Demek ki günah işliyoruz, sonra da bedelini böyle ödüyoruz." diye dert yandı.
Doğru sözler bunlar.
Doğaya, dünyamıza karşı çok günah işliyoruz.
Acımadan, hoyratça hem de.
Ve hiç bir dua, hiç bir namaz, hiç bir ibadet bu günahlarımızı affetmiyor.
Doğa affetmiyor, kesiyor faturayı ve o faturanın bedeli ağır oluyor.
Mesela son yıllarda badem biti denilen bir asalak tüm ağaçları sardı.
Milyonlarca hem de.
Bitmiyor, tükenmiyor.
Ağacı kurutuyor, kemiriyor adeta.
Ve altından geçen herkesin üstüne yapışıyor.
İnsana bir zararı yok ama rahatsız ediyor.
Neden acaba?
Nereden çıktı bu badem biti.
Geçen gün bizim arkeolog Ozan Gökalp ile eskilerden konuşuyoruz.
Benim macro fotoğraf merakımı biliyor.
Çocukluğunda milyonlarca uğur böceği varmış buralarda.
Kollarını ağaca uzattıklarında, dolarmış her tarafları.
Şimdi o kadar azlar ki.
Niye gitti bu uğur böcekleri?
Bilinçsiz kullanılan zirai ilaçlardan olabilir mi?
Datça'ya yeni yerleşen bir arkadaşım var, İlhan Gökgöl.
O internette araştırmış.
Badem bitinin düşmanı uğur böceğiymiş!
İngiliz araştırmacı yazar John Bennet'in şöyle bir sözü var.
"Doğaya hoyratça davranan topIumIarda, insanIar arasındaki iIişkiIer de hoyratça oIur."
Doğadan uzaklaştıkça, ne kadar hoyrat, ne kadar bencil, ne kadar acımasız olduk değil mi?
