Teravih namazını kıldıktan sonra eve gider, evde ailemizle beraber ramazan sohbetleri ederdik .Yatma vakti geldiğinde ben anneme: “Anne ne olur sahura beni de kaldır. Olur mu? Bak kaldırmazsan küserim sonra” Her seferinde yalvar yakar olurdum anneme. Saatlerce dil döker, annemden: “Tamam kaldıracağım!” sözünü aldıktan sonra bir an önce uyumaya bakardım. Bir an önce uyumalıyım ki sahurda kolaylıkla kalkabileyim.
Kimi zaman annemin uyandırmasına bile gerek kalmaz davulun sesini duyar duymaz yataktan fırlayıp, soluğu pencere kenarında alırdım. Yüzümü cama dayar, (ne dayaması, adeta camla bütünleşir) biraz korku, biraz da sevinç karışımı bir duyguyla davulcunun her hareketini soluksuz izlerdim.
Korkardım; çünkü gecenin zifiri karanlığında, el fenerinin cılız ışığı öylesine oyunlar oynardı ki, davulcu, Musa Amca ve Gırnatacı Memiş Usta, karşı evin duvarına yansıyan gölgeleriyle “Gulyabani” gibi üzerime üzerime gelirlerdi.
Sevinirdim; çünkü her gece ramazan sahuru için ayrı bir mani yakılırdı. Bakalım bu gece neler söyleyecek diye sabırsızlıkla beklerdim. Aynı sabırsızlığı onlar da gösterirdi. Özellikle de ışığımızın yanmadığı ve bahşişin geciktiği zamanlarda. İşte o zaman davulun tokmağına daha bir asılır, gecenin sessizliğini daha bir yırtardı hiç sıtma görmemiş sesiyle:
“Yaram derindir eşme.
Aman derdimi deşme
Sahurda börek yoktu.
Gözlerim oldu çeşme.”
Dom dom da dom dom. Dom dom da don dom.
Bahşişini alır ve karanlığın içinde, geldiği gibi kaybolup giderlerdi. Ardında ateş böceği misali bir bir yanan evlerin ışığını bırakarak. Asıl cümbüş ondan sonra başlardı. Bir telaş bir telaş ki sormayın sofralarının keyfine doyamazdım. Gözümden uyku aksa da o sofrada bulunmanın, ailemle birlikte o heyecanı, o coşkuyu yaşamış olmanın keyfini hiçbir şeye değişmezdim. Ağabeyime, ablama oruç yasağı yoktu ama bana vardı. “Ben de oruç tutmak istiyorum!..” dediğimde; “Olmaz sen daha küçüksün, dayanamazsın!” cevabını alırdım. Ama ben yine de gizlice tutardım. Tutardım da, o gün öğleni zor ederdim. Neyse ki çocukların “Tekne orucu” tutma gibi bir hakları vardı. Ne demekse! Öğlene kadar bir şey yeme, öğlen ye! Öğleden sonra yine bir şey yeme, iftarda yeniden ye! Yine büyüklerin engin hoşgörüsünün bir yansıması olsa gerek bu Tekne Orucu… Zaten çocuklar ne yaparlarsa yapsınlar affedilmeye layık değiller midir?
Benim için ramazan günlerinin vazgeçilmezlerinden biri de gece eğlenceleriydi. Mahalle meydanına kurulan Canbaz, iftardan sonra gösteriye başlardı. Ramazan boyunca hemen her gün giderdik Canbazın gösterilerini izlemeye. İpin üzerinde yürürken bize korkulu anlar yaşatan canbazı, şapkasından tavşan çıkaran sihirbazı, palyaço Boncuk’u, allı pullu giysiler içinde kantolar söyleyen çadır şarkıcısını hiç ama hiç unutamam. Ve halâ yankılanır durur kulağımda o günlerden bugüne...
Kalın sağlıcakla…