Sabahları erken kalkmayı hep sevmişimdir. Bu belki de esnaf olmamdan kaynaklanıyor olabilir. Esnaf adam zaten erken kalkmak zorundadır. Esnaf olan her kişide sabahları erken kalkmak alışkanlık yapıyor. Gençlik yıllarında insan biraz fazla uyusun diye sabahın gelmesini hiç istemez. Ama yaş kemale varınca insan vücudu uykuyu pek sevmez oluyor. Bende günlerden Pazar günü güneş doğmadan kalktım. Sabahın sessizliğini, kuşların ve böceklerin neşesi bozuyor bir tek. Otomobilime atladığım gibi doğru Germiyan köyünün ören mevkiinde bulunan zeytinliğime gitmek istedim.
Zeytinlik arazime varınca otomobilimi istop edip tarlamın kıyısında bulunan koca zeytin ağacının dibine oturuyorum. Zeytin ağaçları ve Cam ağaçlarının içinden denize bakıyorum.
Babamdan kalan bu tarlama birkaç ağaç zeytin diktim. Babam 1950 li yıllarda dikmiş olduğu o günden bugüne kadar kalan dört adet büyük ağaçlara bakıyorum. O anda babamı hatırlıyorum. Burası benim doğduğum yer ama Germiyan’da sadece iki yıl yaşadım.
Çocukluk anlarım bir film şeridi gibi geçti kafamdan ne günlerdi o günler.Ne zamandır unuttuğum bu duygu…Adı yok.Hüzünle ,özlemle,mutlulukla,heyecan ve kaygıyla karışan bir duygu..
Burada doğdum dedim ama hatırladığım aklımda pek az şey var.
Küçük bir çocuğun gözüyle evimizin bahçesinde büyük bir hayıt ağacı ve bahçemizin ortasında kocaman bir çağıl vardı. Annemle beraber bir gün babaannemin lale köyündeki evine gitmiştik. Babaannemin tek odalı ve üstü toprak evi vardı.
Babaannemin evinin bahçesinde Limon ve turuncu ağaçları, yan tarafta kekik kokuları kekik çalılarının yanında iki tane arı kovanı vardı.
Ben arılardan oldum olası çok korkardım. Kovanların önünde bir bulut gibi arılar kovana girip çıkıyorlar. Babaannem beni alır öper ve sıkı sıkı sararak oğlum gel bak sana bal vereceğim arılar insana bir şeycik yapmaz dese de ben yinede korkardım. Babaannem beni bir başka severdi. Kendi oğlunun ismini taşıdığım için bana sanki daha candan sarılırdı. Babaannem “Ömer” oğlunu çok genç yaşta kaybettiği için Benim oğlunun adını taşıdığım için olsa gerek bana karşı sevgisi farklıydı. Artık güneş doğmuştu neredeyse beyaza çalan bir örtü örtülmüş sanki denizin üzerine.
Uyanmak istemeyen, mutlu, şımarık bir çocuk gibi belli belirsiz kıpırdanıyor.
Kuşlar, cırcırböcekleri, uzakta bir iki köpek havlaması dışında hiç ses yok bu saatte.
Sanki dünyanın tüm dertlerini unutmak ve tembellik etmek için yaratılmış bir yer gibi burası.
Arkamda küçük, bodur bitkilerle pırnar çalılıkları önümde deniz.
Rüzgâr sanki dört bir yandan hatta yıllar öncesinden bambaşka kokuları birleştirip getiriyor ve eşsiz bir serinlik yaratıyor.
İnsanın böyle bir yerden gitmesi gelmiyor içinden.
Doğa ve denizi seyretmek bir başka huzur veriyor insana.Vakit geldi diyorum? ve koca zeytine dönüp sesleniyorum hadi bakalım koca ağaç beni yeter bu kadar misafir etmen bana müsaade deyip ya Allah kalkıyorum.İçimdeki tüm çocukluk anılarımı yanıma alarak otomobilime biniyorum ve kontak anahtarı çalıştırıyorum ve Alaçatı’nın yolunu tutuyorum.ciğerlerim mis gibi mekanımı açıp halkın içine ve rutin işler devam.!!!
Kalın sağlıcakla..