Hayat ne çabuk geçiyor. Çocukluğumuzdaki bayramları nasıl da özlüyoruz? İnsanoğlu yaşlandıkça çocukluk yıllarının özlemimi duyuyor. Çocukluk yıllarlımızda beraber kutladığımız birçok büyüklerimiz, dostlarımız, akrabalarımız, aramızda yoklar. Öncelikle aramızdan ayrılan büyüklerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Ramazan Bayramının Arifesinde annelerimiz erkenden kalkar, komşular bir araya gelip kimi baklava, kimi kalburabastı yahut revani yapıp evdeki taş fırınlarında yaptıkları tatlıyı pişirirlerdi. Pişen tatlıyı fırından çıkartıp şerbetlerini döktükten sonra da tepsilerin üstlerini bir eşyayla örterler, Bayram kutlamasına gelen misafirlere ikram ederlerdi. Bayram sabahı aile reisi erkek çocuklarıyla beraber bayram namazına giderdi. Bayram namazı bittikten sonra camiden çıktıklarında ilk olarak kabristan ziyaretine gidilir, önce ölmüşlere Fatiha okunur ve bayramları kutlanırdı. Sonra evdeki bireylerle bayramlaşılırdı.
Ramazan ayı boyunca iftar vaktinde Değirmen Dağı’nda bir davulcu davuluna sert sert vurup iftar vaktinin geldiğini duyurulurdu. Ramazanın ilk günü yine değirmen dağında üç pare top atışı yapılırdı. Eski geleneklerimiz yavaş yavaş kayboluyor. Alaçatı’nın birçok caddelerinde sahur vaktinde ramazan davulcusu da geçmez oldu.
Belki teknoloji var diye artık saatlerimiz yetiyor ama eski günlerdeki gibi keyifli olmuyor. Ramazan davulcusunun manilerini dinleyemiyoruz. Sahura kalktığın zaman komşunun lambası yanmadığında komşunun kapısını çalıp hadi komşum sahur vakti siz uyuya kaldınız deyip komşunu sahura kaldıramıyorsun. Sahurda yemeğini yedikten sonra komşunla karşılıklı çay sohbeti yapamıyorsun. Bunlar bizim geleneklerimiz örf ve adetlerimizdi. İftar vakti öncesinde komşular mahallede bir araya gelip ramazan ayı sohbetleri edemez olduk.
Ramazan bayramlarında her esnafın masasında bayram şekeri, Karamele, Pereja kolonyası olmazsa olmazlarımızdı. Alaçatı’ya gelen bir misafir aile, restoranda oturmuş bana iftar saat kaçta diye sordular. Masasında her şey hazırdı. İftar etmek için bekliyorlardı. Ben de iftar saatini söyledim fakat misafir arkadaş tabii ki ezan sesini duymak istiyor. O saatte her mekânda müzik sesleri yankılanıyor ezanı duymak imkânsız. Ve öyle de oldu. Ben kendilerine tamam arkadaşım iftar vaktidir dedim oruçlarını açtılar. Eskiden Minarelerde müezzinler çıplak sesle ezanı okurlardı. Hoparlör mü vardı o yıllar? Rahmetli Murat Hoca (Aksüt); Minareye iki dakika önce çıkardı. Elindeki Türk Bayrağını ezan okumaya başladığı an Değirmen Dağı’nda bekleyen davulcuya sallar, işaretiyle davulcu davulun tokmağını vururdu. Yanında Rahmetli Sabri Güngör Ağabey elindeki dinamit lokumun fitilini yakar ve gökyüzüne fırlattığı gibi yüksek bir top sesi duyulur, iftarımızı açardık.
Nerede o eski Ramazanlar, Nerede o eski bayramlar? Nasıl özlemeyelim, nasıl anmayalım?
Ramazan bayramınızı en içten dileklerimle kutlar, her gününüzün şeker bayramı gibi geçmesini dilerim. Kalın sağlıcakla…