Türkiye, 1970'lerde güneş, kum, denizle başladı,
beşyıldızlı oteller, tatil köyleri, ultra lüks villalarda,
dağ ve doğa ortamında turizm çeşitliliğiyle dünya turizminde
adını duyurdu.
Milyonlarca insanın, yüzlerce üreticinin, binlerce tedarikçi şirketin
ekmek yediği, ülke ekonomisine de milyarlarca dolar kazandıran
lokomotif sektörlerden biri oldu turizm.
Bunlar gözle görülür gerçekler, bir de hiç tanıtamadığımız, anlatamadığımız
dünyanın da hiç bir cografyasında bulunmayan bir özelliğimiz var;
O da yüzyıllarca Anadolu toprakları birçok medeniyete ev sahipliğ yaptığı için
''Medeniyetler Beşiği'' denilmiş.
İlk çağda Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, İyonlar, Urartular yaşamış.
Sonra Fenikeliler, Hattiler, Sümerler, Akadlar, Elamlılar, Babiller, Asurlular, Persler, Romalılar, İskender İmparatorluğu, Bizanslılar ve Türkler.
Anadolu'ya hayat verip, şehirler kurmuş, denizcilik, ticaret, tarımla tarihe iz bırakmışlar.
Türkiye genelinde Arkeolojik Sit Alanının sayısı 15 bin 559, tescilli sit alanı toplamı da 16 bin 483.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın izin verdiği Türk Arkeologları 120, yabancılar ise 36 antik kentte tarihi gün yüzüne çıkartmak için çaba gösteriyor.
UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne giren 17 kültürel ve doğal mirasımız var.
UNESCO Dünya Mirası Geçici listesinde de 71 kültürel, karma ve doğal yer, kalıcı olmak için çabalıyor.
Yine bakanlık verilerine göre, Türkiye'de 193 müze 138 düzenlenmiş ören yeri, 77 antik kent var. Bakanlığın listesine girmemiş ama gün yüzüne çıkartılan antik kent sayı 118'i buluyor.
Yurt dışına kaçırılan paha biçilemeyen 85 parça eser Anadolu'ya döndü.
Fransa'da Paris şehri ve Louvre müzesi yılda ortalama 35 milyon turisti ağırlıyor.
Anadolu topraklarının birçok yeri Metropoliten ve Louvre Müzesinden daha fazla esere
sahip.
İyi ama Türkiye bu potansiyele sahipken, gerekli tanıtımı yapabiliyor mu?
Orası tartışılır!
Turizmcinin bu yöndeki beklentileri de büyüktür. Sektörün kendi olanakları içinde; turizm merkezlerinin de katılabildikleri oranda yaptığı tanıtımların yıllardır yetersiz kaldığı bilinmektedir. Yerel yönetimlerin katkısının da yetersizliği göz önüne alındığında...
Sorunun bir hükümet politikasıyla çözülebileceği gerçeği ortaya çıkıyor ki...
İşte bu noktada, eğer turizm gelirlerinin büyüklüğü, ülke ekonomisine katkısının her şeyden önemli olarak düşünüldüğü bir süreçte; sektörün kendi iç sorunlarını çözmek açısından da...
"Kaz gelecek yerden tavuğun esirgenmemesi" zorunluluk değil midir?
Konuya bütünsel baktığımızda...
Türkiye, turizmden kazandığı paranın yüzde 10 ila 20'sini turist gelen ülkelerde, hatta şehirlerinde Anadolu'nun bu eşşiz hazinelerini tanıtıma ayırmalı.
Dünyanın her köşesinde olduğu gibi turist, tatil planı yaparken öncelikle güvenilir, özgür ortamları tercih eder. Barışın olmadığı ülkelerden uzak durur.
2017'yi turizmde ağır hasarla atlattık, 2018'e hazırlandığımız süreçte Türkiye çatışma ortamına sürüklenirken, turizm de önemli ölçüde etkilenecek gibi görünüyor.
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ''Yurtta Sulh Cihanda Sulh'' ilkesine sıkı sıkıya sarılırsak, turizm sektörünün önemli oyuncusu olmaya dönebiliriz.
O da doğru politikalarla!..