Alaçatı Türkiye’nin en gözde turizm beldelerinin son yıllarda en başında geliyor. Alaçatı mimarisiyle, doğasıyla yaşam kalitesiyle çağdaş halkıyla hep gündeme geldi. Alaçatı 1989 yılına kadar geçimini tarım ile sağlıyordu.1989 yılından sonra geçimini turizmden yana sağlamaya başladı.1873 yılında kurulan Alaçatı belediyesi, altyapı çalışmalarına önce eski daracık yollarındaki Arnavut kaldırımlı taşlarını düzenleyip belli sokaklara ve diğer sokaklarını Bergama ilçesinden küçük ve kaliteli parke taşları getirterek her sokağı dantel gibi döşedi. Kanalizasyon ve sokak lambalarını örümcek ağı gibi olan elektrik tellerini toprak altına alarak makyajlarını tamamladı.
Yeni açılan mekânlara samimi davranarak ruhsat işlerinde kolaylıklar sağlandı.
Yeni gelişmekte olan Alaçatı, yerel ve ulusal basında kendinden çok söz ettirmeye başladı. Uluslararası Alaçatı sörf yarışları, Alaçatı Gençlik ve Çocuk Tiyatrosu Festivali, Alaçatı Ot Festivali, Balık Festivali, kültürünü, geleneğini ön plana çıkarmak için yerel halkımızla beraber hep ilkleri başardı. Alaçatı’yı yerel yönetimi halkını da yanına alarak iyi bir yerlere taşımaya çalışıldı.
Alaçatı’ya ilk yıllarda gelenler daracık sokakları, cumbalı evleri, lavanta, kekik kokan sokakları, sokaklarında sarı, beyaz, turuncu açan begonvilleri taş evlerin pencerelerinde sardunyaları, dantel perdelerini görürlerdi.
İnanın 2002 yılında kırtasiye dükkânıma elinde sekreterlik fotokopi çektirmek için bir hanımefendi dükkânıma geldi. “Bana bunlardan beşer adet çekebilir misiniz?” dedi ve o anda cep telefonu çaldı. Dükkânın önünde telefonla konuşurken karşı tarafa “İnanmıyorum burası adeta bir Paris gibi İtalya gibi görmen lazım” gibi sözler söylüyordu. Ben fotokopi makinemde fotokopilerini çekerken bir taraftan da kulak misafiri oluyordum. Bir an düşündüm Alaçatı galiba layık olduğu yere geliyor diye de gururlanmıştım.
Beş yıldır Alaçatı’da bir şeyler oluyor. Canlı müzikler, sokak müzisyenleri, Arabesk çalan mekânlar, Müzik kültürlerini eleştirmek değil, ama Alaçatı’nın kültürü bu değil. Ana caddede bulunan meyhane diye nitelendirilen mekânların önlerindeki çalışanlar yoldan geçen misafirlerin elindeki menüleri insanların gözüne sokarcasına geçen insanları taciz ediyorlar. Alaçatı kültürüne hiç uymayan hareketler bunlar.
Bu güne kadar Alaçatı’dan ev almış ve hayatının bundan sonraki yaşamını Alaçatı’da geçireceğini söyleyen çok insanla sohbet ederken ben buraya kafa dinlemeye geldim diye dert yanıyorlar. İtalya, Fransa, gibi böyle güzel tarihi yapısı olan kasabalarını nasıl koruyorlar. Biz neden bu kadar güzel bir kasabamızı koruyamıyoruz. Bir tarafta görüntü kirliliği bir tarafta ses ve müzik kirliliği. Hele evleri ana caddede yaşayan halk evinin önünde oturamaz, evinde geç saatlere kadar uyamaz duruma geldiyse? Alaçatı’da gürültüyle mücadele dernekleri kuruldu. whatsappta Yeni Mecidiye ve Hacımemiş Mahallesi gürültü gurubu kuruldu sonuç alınmadı.
Tatil ve eğlence yüksek sesle müzik dinlenen mekânlara gitmek değildir. Tatil bir kitap yazmak veya resim yapmak, komşularınızla beraber akşamları çay, kahve içip sohbet etmekte sayılmalıdır.
Tabi ki müzik ama müzik fondan dinlensin. Bağırtarak elinde mikrofon avaz avaz bağırılmamalı. Biz Alaçatı’da yaşayanlar olarak her şeyi yöneticilerden beklemeyelim Çağdaş insanlar olarak bir araya gelip bu sorunları toplantı düzenleyerek çözüm aramak zorundayız.
İnanın o eski Alaçatı’yı özlüyorum.