31 Aralık 2010 tarihinde yazmış olduğum bir yazım. Nasip işte bu yıl tekrar yayınlamak istedim. O yıl günlerden Cuma akşamıydı. Alaçatı sokakları böylesi bir kalabalığı belki tarihinde ilk defa görüp yaşamıştı. Türkiye ve Avrupa’dan beldemizdeki yılbaşı kutlamalarına katılan yerli ve yabancı konuklar yılbaşını Alaçatı’da geçirmek için sanki yarışmış, Alaçatı sokaklarında yürüyebilmek adeta imkânsız hale gelmişti.
Belediyenin düzenlediği yılbaşı sokak partisi vesilesiyle bir araya gelen Alaçatı sevdalıları, Cumhuriyet meydanına kurulan iki platformda gece boyunca sahne alan sanatçılar ve djler eşliğinde doyasıya eğlendiler. Orkestra eşliğinde sahne alan sanatçılara, havai fişek, çeşitli ışık ve lazer gösterileri de refakat edip, katılımcılara görsel ve duyusal bir şölen ikram edildi.Ayrıca, işyerlerinin vitrinleri ile cadde ve sokaklardaki ağaç ve aydınlatma direklerinde yapılan ışıklandırma ve aydınlatmalarla, beldemiz bir bayram yerine dönüştürüldü.Alaçatı esnafının geceye gösterdikleri ilgi de takdire değerdi. Kışın mekânlarını açık tutmayan restoran ve kafe sahibi işletmecilerin iki günlüğüne de olsa, işyerlerini açmaları beldemize büyük bir hizmetti. Umarız emeklerinin karşılığını da almışlardır.
Eskiden yılbaşı böylemi kutlanırdı? Günümüzde, Şehitlik caddesine Cumartesi günleri kurulan halk pazarı, 80’li yılların sonuna kadar, şimdi restore edilen Pazaryeri Camii’nin etrafında kurulurdu. Halk ürettiği meyve ve sebzeleri bu pazaryerinde satardı. Ayrıca, eski manavlar “Karaköylü” Halil Girgin, Rıza Baysal, “Ankaralı” Mustafa, “Konyalı” Nebi Çatalbaş; sabahın erken saatlerinde kamyonla İzmir’e giderler mevsim meyvelerini İzmir Toptancı Halinden getirirlerdi. Yılbaşı akşamı tüketilmek üzere manav ve pazardan tedarik edilen muz, kestane, mandalina, elma, portakal ve çeşitli çerezler evlerde akşam ezanı sonrasında kurulan yılbaşı sofralarında yerini alırdı.Şimdiki gibi marketlerden her an alınabilen hazır tavuk eti o vakitler bakkallarda satılmazdı. Her evde kümes hayvanları bulunur, buradan büyüğünden bir horoz tutulup kesilir, yılbaşı akşamının ana mönüsü de bu olurdu. Ekonomik durumu biraz daha iyi olan aileler ise tabi ki hindi keserlerdi. Yemekler yendikten sonra komşu ve akrabalar bir araya gelir, meyve ve çerezler yenilir, gecenin ilerleyen saatlerinde de pırnal veya zeytin odununu ile yakılan sac sobalar üstünde kestane pişirilirdi. Günümüz evlerinde yaygın bir şekilde kullanılan şöminelerin daha basiti, halk dilindeki adıyla ocaklarda da, kor ateşte bakır tencerede mısır patlatılırdı. İlerleyen saatlerde de sobadan çıkarılan odun kömürü, mangala alınır, evin hanımı kahveleri kömür ateşinin külünde pişirirdi. Sıra şans oyunlarına gelince, tombala takımı dolaptan çıkarılır, konuklarla birlikte tombala çekilir, kazananlar sevinir, kaybedenler üzülürdü. Kazanan misafirler sevinç içinde evlerinin yolunu tutarken bütün seneyi hep kazanacağı umuduyla mutlu geçirirlerdi. Kaybedenlerinse umutları bir sonraki yılbaşına kalırdı.
1980’i 1981’e bağlayan yılbaşında TRT bir ilke imza att., Gece tam 00.00’da Türkiye’nin ünlü dansözlerinden Nesrin Topkapı’yı ekranlara çıkarttı. Zeki Müren gibi daha birçok ünlü sanatçılarımızda yeni yıl mesajlarını TRT’nin siyah beyaz televizyonlarından verirlerdi.
TRT’nin o yıllardaki yılbaşı müzik programları çok güzel olurdu. Akşamın erken saatlerinde ünlü klarnet sanatçısı Mustafa Kandıralı ve arkadaşları yılbaşı özel programını oyun havaları çalarak açarlardı. Ünlü ve şöhretli sanatçılar bugünde olduğu gibi, yeni yıla girilen saatlerde ekrana çıkarlardı. Halkın büyük bölümünün eğlencesi televizyon izlemekti. Bu yıl Corona virüsü nedeniyle yılbaşını Hükümetin almış olduğu kararlar nedeniyle kutlayamıyoruz. İçimizden geldiği gibi gülüp eğlenemedik, bir birimize sevgiyle sarılamadık bu yıl.Yaşamın içinde arayıp da bulamadığımız ne çok şey varmış;öğrendik.Tanıdıklarımız bildiklerimizin ölüm haberleriyle sarsıldık üzüldük.
Bu vesileyle yeni yılınızı kutlar, sağlıklı bir yıl diler ve birbirimizle sarılabildiğimiz bir yıl olmasını temenni ederim.
Kalın sağlıcakla!