Maltepe Üniversitesi Sosyokültürel Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Figen Kabadayı, Mehmet Culum'un kitaplarındaki "Göç ve Kültürel Etkileşim"i inceleyerek, Tekke Plaj Cafe'de bir söyleşi gerçekleştirdi.
Mehmet Culum'un kitaplarında da adı geçen 93 yaşındaki annesi Rabia Culum ile eşi Jeanne Culum'un yanı sıra çok sayıda okuyucusunun da katıldığı söyleşi, yaklaşık bir saat sürdü.
"Mehmet Culum'un kiaplarında, göç olgusu öyküleştirilmiş"
Mehmet Culum'un; Azap Ağa, Alaçatılı, Kalenin Gölgesinde Çeşme ve Yengeç Dişi adlı kitaplarındaki göç olgusunu ve kültürel etkileşimi derinlemesine inceleyen Doç. Dr. Figen Karadayı, "Mehmet Culum'un kitaplarına baktığımızda, Anadolu'nun batısında, birbirine çok yakın coğrafi yerleşimi olan Sakız adası ve diğer adalar, yani Yunanistan ve Türkiye haklarının karşılıklı gidiş gelişleri, yani göç olgusu öyküleştirilmiş. Bir göçmen ailenin, her ne kadar kendisi göçmen olmasa dahi, ikinci nesli olarak, kendi hayatından, uygun bulduğu, dikkatini çeken ilişkiler, bağlar ve göç üzerine öyküleri romanlaştırmış. Romanlarda; kültürel çatışmalar, ilişkiler, sevgiler, aşklar, düşmanlıklar, şiddet, saldırganlık gibi her şeye rastlamak mümkün" diye konuştu.
"Göçlerin nedeninin; savaşlar, zulüm, baskı ve ekonomik sorunlar"
Göçlerin tarihsel bir olgu olduğunu vurgulayan Karadayı, "Tarih boyunca çeşitli yerlere göçler gerçekleştirilmiş. Dolayısıyla göç; insan olgusu kadar eski bir olgudur. Göç; ülke içinde olduğunda iç göç, ülkeler arasında olduğunda da dış göçler adını alıyor. Mehmet Culum'un kitaplarına konu olan ise dış göçler. Kitapları incelediğinizde, zorunlu ya da gönüllü göçleri göreceksiniz. Örneğin Azap Ağa kitabında, Mehmet Culum'un aile köklerinin dayandığı Azap Ağa ailesinin zorunlu göçü. Son kitap olan Yengeç Dişi'ndeki göç, gönüllü gibi görünüyor. Kitaplarda, tarihsel, siyasi koşullara bağlı olarak, bu yakadan öbür yakaya, o yakadan bu yakaya göçlerin gerçekleştiği öyküleştirilmiş. Bu göçlerin nedeninin; savaşlar, zulüm, baskı ve ekonomik nedenler olduğunu görebiliyoruz. Kitaplarda, göçmen aileler arasında yardımlaşmayı da görebiliyoruz. Alaçatı'da oturan bir Rum aile, bir Boşnak aileye evini açabiliyor. Daha sonra tam tersi oluyor. Geri dönen Rum aile, Boşnak aile tarafından misafir ediliyor" diye anlattı.
"Kitaplarda, uyumsuzluk var ama, uyuma yöneliş de var"
Göçlerdeki uyum sürecini de irdeleyen Karadayı, "Özellikle 'Kalenin Gölgesinde Çeşme' kitabında, uyum süreci var gibi gözüküyor, ama uyum süreci yok. Çatışmalar, dış güçler, siyasi güçler, baskılar etkili rol oynuyor. 'Yengeç Dişi'nde uyumsuzluk var ama, uyuma da yöneliş var. Tabi iyi çözüm bu. Göç olgusunda, bireycilik, toplulukçuluk, çatışma, bütünleşme, kültürel farklılıklar, benzerlikler var. Çünkü yalın ve net bir kültür yok. Rum, burada yaşıyorsa, elbette kültürü için bir alan ayırmış olabilir. Bu farklılaştığı yerdir. Ama süreç içinde benzeşmeler de artıyor. Dış güçler buna engel olmuyor. Asimilasyon politikası, bir kültürün diğer kültür içinde, kaybolup, yok olmasıdır. Bu bir uyum süreci gibi görülse de, sağlıklı bir uyum süreci değildir. Bireyin, uzun vadede, psikososyal sorunlar yaşaması mümkün. Bu durumda birey, kendi kültürünü reddediyor. Baskın kültürü hayranlıkla içselleştiriyor. Tabi bu, çok sağlıklı bir süreç değil" diye konuştu.
"Mehmet Culum, göçü, hissettiği gibi yazmış"
Yazarların, hissettiği, düşündüğü, duyduğu, kurguladığı şeyleri yazdığını vurgulayan Karadayı, "Yazarlarken, içsel olarak; 'şudur, budur' diye düşünmeden yazıyor. Ama sonuçta ortaya bilimsel bir materyal de çıkabiliyor. Mehmet Culum, kitaplarında; göçü, ayrışmayı, etkileşimi, entegrasyonu, asimilasyonu düşünmeden, hissettiği gibi, deneyimlediği şekilde yazmış. Ailede de bir kültürel farklılık var. Kültürel farklılıklar iç içe geçmiş vaziyette. Bütün bunların yarattığı, duygularda ortaya çıkıyor. Bence Mehmet Culum'un her kitabının bir amacı var. Nihai amaç; elbette toplumsal hizmet. Şu anda içinde yaşadığımız çeşitli grupların birbirleriyle çatışması, grupların kendi kimliklerini abartıp, birbirlerine ters düşmeleri, giderek bunun şiddetlenmesi, hiç de birlikte yaşama kültürünün temelini oluşturmuyor. Bunların yok edilmesi gerekiyor" diyerek sözlerini tamamladı.
"Ben, göç ve kültürel etkileşim yazarıyım"
"Çeşme'de çeşitli mekanlarda defalarca söyleşi yaptım. Bana; 'Bu kitaplarda ne anlatıyorsun?' diye soruyorlardı. 'Yakın tarihimizin hikayelerini anlatıyorum' diyorum. 10-15 yıldır hep böyle söyledim. Geçtiğimiz Haziran ayında, Ankara'da bir akademisyen, benim kitaplarımı okuyup, incelemiş. İngilizlerin organize ettiği ve her yıl bir başkentte realize edilen dünyanın en büyük göç konferansında, 'Mehmet Culum'un kitaplarında göç ve kültürel etkileşim' başlıklı bir sunum yapmış.Bunu duyduğumda, gerçekten şaşırdım. Şimdi artık bana, 'Ne yazıyorsun?' diye sorduklarında, 'Ben, göç ve kültürel etkileşim yazarıyım' diyebilirim. Bugün de Doç. Dr. Figen Karadayı, benzer bakış açısıyla kitaplarım hakkında söyleşi gerçekleştirdi. İki akademisyen de aynı yaklaşımda bulunduğuna göre, 'göç ve kültürel etkileşim' yazarı olduğumu söyleyebilirim" diye konuştu.
"Yengeç Dişi'ni yazmadan önce 'kafa hamilesi' gibiydim"
"Yengeç Dişi adlı kitabımı yazmadan önce neredeyse 'kafa hamilesi' gibi dolaşmaya başlamıştım. Çok gecikmiş bir kitaptı. On senedir kafamdaydı. Sıkıntı yaratmaya başlamıştı. Evde bakla ayıklarken bile kafamda Yengeç Dişi'ni yazar hale gelmiştim. Ilıca'nın sahilinde eşimle yürüyüş yaparken, belki yarım saat sessizleşiyordum. Halbuki ben konuşmadan duramam. Eşim, bir sıkıntım olup olmadığı soruyordu. Kafamda kitap yazdığımı söyleyemiyordum. Bir gün yine dolaşırken dayanamayıp, kafamdaki kitabı söylemek zorunda kaldım. Eşim hemen bana destek verdi. Eve geldik, 'hemen başla' dedi. 93 yaşındaki annem de evde. Tam kitabı yazmaya yoğunlaşırken, annem bir şey soruyordu. Yengeç Dişi'ni, gerçekten zor şartlarda, bölüm bölüm yazmak zorunda kaldım" diye anlattı.
Çeşmeli Yazar Mehmet Culum, söyleşinin ardından kitaplarını imzaladı.