Halkların Köprüsü Derneği, bu yıl ikincisini düzenlediği Alan Kurdi (Aylan Bebek) Mülteci Çalıştayı'nda, birlikte yaşamı kurma, entegrasyon politikalarını ve vatandaşlık konularını ele aldı
Mültecilerle ilgili yaptığı çalışmalarla bilinen Halkların Köprüsü Derneği, geçen sene ilkini düzenlediği Alan Kurdi (Aylan bebek) Mülteci Çalıştayı'nın bu sene ikincisini düzenledi. Tepekule Kongre Merkezi'nde gerçekleşen çalıştayın ana başlığı “Birlikte Yaşam Kurmak ve Vatandaşlık” oldu. Prof. Dr. Cem Terzi'nin, “Halkların Köprüsü Derneği Neden Mültecilik Statüsü ve İsteyene Vatandaşlık Hakkı Talep Ediyor?” sunumuyla başlayan çalıştayda, “Osmanlı'da ve Türkiye'de Göç Tarihi”, “Osmanlı ve Türkiye'de Devletin Nüfus ve İskan Politikaları”, “Türkiye'de Vatandaşlık Hukuku”, “Dünyada Birlikte Yaşam Örnekleri”, “Bir sınıf meselesi olarak göçmenler, mülteciler, sığınmacılar” ve “Mültecilerle Birlikte Yaşam Kurarken Türkiye Toplumunun Kırılganlıkları” konuları ele alındı. Çalıştayda, Pakrat Estukyan, İrfan Aktan, Doğa Elçin Aydoğan, Serdar Tekin, Doğuş Şimşek, Melda Yaman, Kemal Vural Tarlan gibi akademisyenler, hukukçular ve gazeteciler sunumlar yaptı. Çalıştayın sonuç metni ise atölyelerde yapılacak tartışmaların sonrasında açıklanacak.
“Vatandaşlık hakkı tanınmalı”
Halkların Köprüsü Derneği Başkanı Prof. Dr. Cem Terzi, Suriyeliler dahil tüm yabancılara öncelikle mülteci statüsü verilmesi ve isteyen herkese de vatandaşlık hakkı tanınması gerektiğini dile getirerek, “Çok iyi biliyoruz ki Suriyelilerin artık geri dönme olasılıkları yok, artık ‘misafir’ değiller. Dolayısıyla başta devletin olmak üzere bütün toplumun mültecilerle birlikte yaşamı yeniden kurmak üzere harekete geçmesi lazım. Biz de 2. Alan Kurdi Çalıştayı'nda çeşitli alt başlıklarda toplumsal entegrasyon konusunu inceleyeceğiz. Suriyelilerin bu ulusa giriş ve bu ulusla birlikte yaşam hakkını savunuyoruz. Artık bunun nasıl olacağını ve nasıl hayata geçirileceğine dair düşünmek ve çalışmak zamanı. İşte bu çalıştay bu çabanın bir parçası” dedi.
“Yol haritası çıkarılacak”
Vatandaşlığın sosyal entegrasyonun bir parçası olduğunu da ifade eden Terzi, şunları söyledi: “Mülteci meselesinin çok ciddiye alınması gerekiyor, alınmadığı takdirde çok daha büyük sorunlarla karşılaşılacak. İşte bu yüzden bu çalıştay birlikte yaşamaya odaklanmak istiyor, artık bu ‘misafir’ söylemini bırakalım, gerçekle yüzleşelim ve biz nasıl yapacağız, nasıl kuracağız bu birlikte yaşamı bunu konuşalım istiyoruz. Ve bunun için mutlaka atılması gereken adımlar nelerdir, onları saptayacağız, bir yol haritası çıkartacağız. Anayasanın eşit vatandaşlık üzerinden yeniden kurgulanması gerekiyor.”
“Entegrasyon toplumun da ihtiyacı”
Türkiye'nin sosyal entegrasyona sadece Suriyeliler için ihtiyaç duymadığını da dile getiren Terzi, “Bütün toplumun sosyal entegrasyona ihtiyacı var. Türkiye'de eşit vatandaşlık meselesinin en önemli sorunu Anayasa aracılığıyla herkese Türk kimliğinin dayatılması. Oysa Türkiye'de yaşayan herkes Türk değil. Herkes Türkiyeli. Biz eşit vatandaşlık meselesine insan hakları ve demokrasi açısından baktığımızda en az Suriyeliler kadar bizim de sosyal entegrasyona ihtiyacımız var. İnsan haklarını esas alan demokratik bir anayasa değişikliği. Bakın nasıl bütün sorunlar birleşti! Suriyeli mülteci meselesi ile Türkiye'nin yeni anayasa ihtiyacı nasıl aynı anda, aynı masanın üzerine çıkıverdi” ifadelerini kullandı.
Terzi, “Halkların Köprüsü Derneği Neden Mültecilik Statüsü ve İsteyene Vatandaşlık Hakkı Talep Ediyor?” sunumuyla başladı. Hiçbir iktidarın, en temel hak olan siyaset yapma hakkını mültecilerin ellerinden alarak, onların siyasi özne pozisyonlarını yok saymaya hakkı olmadığını ifade eden Terzi " Bu da uluslararası düzlemde mülteci statüsünü ve konuk olunan ülkedeyse vatandaşlık hakkı elde etmeyi gerektiriyor. Bu yüzden ülkemizdeki göçmen ve mülteciler için hem mültecilik statüsünün verilmesini hem de vatandaşlık imkanının tanınmasını talep ediyoruz" dedi.
'Şartlı vatandaşlığı kabul etmiyoruz'
Hükümetin mültecilere şartlı vatandaşlık politikasını da kabul etmediklerini de ekleyen Terzi " Vatandaşlığa en çok ihtiyacı olanlar; aşıları yapılmayan bebeklerdir, beş yıldır her türlü merdiven altı atölyelerde kaçak olarak günde 10-12 saat, üç kuruşa çalıştırılan Suriyeli çocuklardır, yarı yevmiyeye tarlalarda mevsimlik işçilik yapan köylülerdir, Türkiyeli erkeklere kuma olarak satılan Suriyeli kadınlardır, ilaç alamayan kronik hastalardır, intihara sürüklenen LGBTİ bireylerdir" diye konuştu.
Toplumsal entegrasyondan kastlarının mültecilerin asimile edilmesi anlamına gelmediğini de vurgulayan Terzi " Vatandaşlığın ulus devlet aidiyeti ile sınırlanmasını ret etmekle ulus devletlerin etnik ve/veya dinsel totalitarizmin uygulayıcısı olmasını ret etmiş oluyoruz. Bunun yerine ulus devleti dinamik bir arada yaşam iradesi için yeni gelenlerle de gönüllülükle ortaklaşabilen bir politik toplum formu olarak tanımlıyoruz" dedi.
Serdar Tekin ise, “Dudak dikme eylemleri ile sözlerinin dinlenmemesi ve dikkate alınmasını protesto ediyorlar. Hukukun kendilerinden esirgediği statüyü, kendilerinden esirgediği maskeyi kendi eliyle kendi yüzüne takıyor. Geçici koruma bir statü olarak ilan ediliyor ama bu bir statüsüzlük. Haklara sahip olma hakkının ne yadsındığı ne tanındığı bir arafta, kırılgan bölgede belirsiz bir süre belki hep kalma durumu. Bu bir hayat kuramamak demek. Kendi hayatı üstünde söz sahibi olamamak demek. İlkesel yanıt demokratik ulus. Bizim demokratik ulus olabilmemiz için yapmamız gereken şeylere işaret ediyor. Entegrasyon sadece mültecilerin buraya entegrasyonu değil. Türkiye toplumunun kendi entegrasyon sorunu var. Bu sorun önümüzdeki günlerde hiç olmadığı kadar siyasallaşacak. Eğer vatandaşlığa takın kalıcı statüler sağlandığı takdirde bu insanlarla nasıl bir arada yaşayacağız. Türkiye şuan bedel ve sorun biriktiriyor. Bunun çözümü için yapılması gereken kalıcı statülerin tesisi ve vatandaşlığın isteyen herkes için erişilebilir hale getirilmesi” önerisinde bulundu.