Tarih 1950 sonrası, siyaset tek partili sistemden çıkmış. Okur yazarımız o dönemde de az...
Köy kahvelerinde toplantılar yapılıyor...
Kravatlı, takım elbiseli adamlar masaların üzerine çıkıp nutuklar atıp gidiyorlar...
Kim doğru söylüyor, kim yalan söylüyor; murakabe (kontrol) şansları da yok, çünkü çoğu okur yazar değil...
Böyle günlerden birinde Trakya'da köy kahvesinde, köyün ileri gelenlerinin hoca diye saygı gösterdiği bir sarıklı ''Bu İnönü var ya bu İnönü asker kaçağıdır'' diye konuşuyor...
''Tebe yapma be hoca'' diye cevap veriyorlar ama hoca devam ediyor,''Siz bilmessiniz askerden kaçtığı için yakaladıklarında kulağının yanına sıkıyorlar mermiyi. O yüzden kulağı duymaz''diye de ekliyor.
Trakya sivesiyle ''bre a...kodumunun... çok özür dilerim ama aynen böyle... İsmet Paşa asker kaçaymış be yea" diye köylüler hep bir ağızdan konuşur olmuşlar...
Sonra bu yalanlar, kulaktan kulağa Anadolu'ya yayılmıştır...Bu gün de farklı değildir...
Oysa ki Mustafa İsmet İnönü, İstanbul Haliç'teki Kumbaracı Kışlası'nda Mühendishane-i Berri-i Hümayun adı verilen Topçu ve İstihkâm subayı yetiştiren okula 14 Şubat 1901’de kaydolmuş ve 1 Eylül 1903’te genç bir teğmen olarak okulun yüksek bölümünü bitirmiştir. Ardından Pangaltı’daki Erkân-ı Harp Okulu’na girer, burayı da birincilikle tamamlayıp 1906 yılında kurmay yüzbaşı olarak mezun olur.
Kulağındaki sağırlık savaş meydanlarında topçu atışlarını bizzat komuta etmesindendi...
Ömrü savaş meydanlarında geçmiş, Kurtuluş Savaşı’nın önemli komutanlarından bir asker, Fransızca ve Almanca iki dil bilen, Lozan'da Türkiye'yi temsil ederek önemli diploması zaferi kazandırmış, sonrasında da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ''Yurtta Sulh, Cihanda Sulh '' sözcüğünü şiar edinerek Türkiye'yi 2. Dünya Savaşı'na sokmayan siyaset adamıdır.
O dönemlerde yine ''Bu İsmet var ya bu İsmet, bizi ekmeksiz, aç bıraktı'' yalanları ortaya atılmış, İnönü'de ''Ben sizi zor koşullarda ekmeksiz bıraktım ama babasız anasız bırakmadım'' sözünü söylemiştir.
Yalan; yılandır... En çok da yalanları söyleyenleri sokar... Aynı bugünler gibi…