Gecikmiş bir "vefa" yazısı bu...
Hazırladığım ama sağlık sorunları nedeniyle tamamlayıp, son tuşa bir türlü dokunamadığım yazı!
Gazetecilikte sorun ne olursa olsun bir haberi, güncel yazıyı ertelemek en büyük hata! Ve o hata size pahalıya patlıyor!
Siz son tuşa dokunduğunuz an bir de bakıyorsunuz ki, konu sizden önce işlenmiş!
Yani Türk atletizminin "Rüzgar Kızı" Semra Aksu'yu yazacaksınız; köşe komşunuz, sitenin yayın yönetmeni Mehmet Karabel bayrağı kapmış gidiyor!
Olsun!
Semra Aksu, bizim, İzmir'in, Karşıyaka'nın, Çiğli'nin ve Türkiye'nin spor starı...
Ve onun için ne söylense, ne yapılsa azdır!
Onun gibi başarılı sporcular yetiştirmek ise ödevdir...
X
Semra Aksu'yu gündeme taşıyan Karşıyaka Belediyesi'nin "Semra Aksu Spor Parkı"nı tamamlayıp yöre gençliğinin hizmetine açmasıydı.
Sevindirici olduğu kadar onur verici bir davranıştı...
Çiğli'de yerleşik üretici bir ailenin kızı, yaşamı çilelerle geçmiş ve başarılı sporculuk düzeyine gelinceye değin her şeyi ilmik ilmik emeğiyle örmüş örmüş Semra...
"Ne yazsam, neler söylesem, nasıl anlatsam" diye düşünürken...
Yıllar önce Yasemin Cafe'deki buluşmamız takıldı usuma...
Aksu'yu çocukluğundan sporculuk yıllarına; beni gazeteciliğin gençlik yıllarına kendisini izlediğim yıllara götüren anlamlı bir söyleşiydi...
X
Körfezde grinin hâkim olduğu bir gündü. Bir gölü andırıyordu Karşıyaka’dan İzmir; kıpırtısız, sakin. Bu sakinliğe karşın karşımda yüreği kıpırtılarla dolu, gözleri ışıl ışıl, aydınlık bir kimlikle söyleşiyoruz Semra Aksu’yla...
Yaşamı çileler içinde geçmiş, atletizme başlaması bile mucizelere bağlı bir insan. İzmir’in Çiğli ilçesinde çiftçi bir ailenin çocuğu olan Aksu, ilk, orta ve lise yıllarını da doğduğu yörede geçirdi. Bu arada hem okuyor hem de ailesine tarlada yardım ediyordu.
“Domates kasalarını ikişer üçer taşırdım. Herkes bana şaşırırdı” derken hem acı bir gülümseyiş hem de gözlerinin buğulandığı görülüyordu.
1979’da lise 3. sınıf öğrencisiyken Türkçe öğretmeni İbrahim Ünel, Aksu’nun son derece hareketli bir yapıya sahip olduğunu görüyor ve “Hafta sonunda atletizm yarışı var. 5 arkadaş daha seç yanına, okul olarak katılacağız” diyor. Aksu arkadaşlarını seçiyor ve Karşıyaka’ya Zübeyde Hanım Kır Koşusu’na geliyorlar. Aksu, belirlenen parkuru bitiriyor ama çevresine bakınıyor. Ne gelen var ne de giden... Kuşkuya düşüyor. O günü, “Karşıyaka’ya ilk gelişimde kaybolduğumu düşündüm. Meğer birinci olmuşum. 3 arkadaşım daha derece yaptılar. İlginç olan ise diğer 2 arkadaşımızı ambulans getirdi” sözleriyle anlatıyor. Daha sonraları atletizm eğiticiliğini de yapacak olan Edip Akarsu’nun, “Kızım gel, birlikte çalışalım” önerisine, “Hocam, mümkün değil. Babam kesinlikle izin vermez” karşılığını veriyor. Akarsu, eşini de yanına alıp Aksu ailesine gidiyor ve gerekli izni koparıyor. Semra, kardeşleri Ali ve Ümmet’le birlikte haftada 3 gün Karşıyaka’ya gelip gidiyor. 3 kardeş kaybolmamak için Çiğli’den Karşıyaka’ya tren raylarını izleyerek geliyor. Bu onlara aynı zamanda antrenman alanı oluyor. 1979’un Mayıs’ında katıldığı ilk yarış olan 400 metre engellide gençler Türkiye rekorunun sahibi oluyor. Atletizmi bıraktığı 1991’e dek 100 metre, 100 metre engelli, 200 ve 400 metre, 400 metre engelli, 50 metre, 50 metre engelli, 60 metre heptatlon, 4x100 ve 4x400’de de 150’ye yakın Türkiye rekoru kırıyor. 1980-1991 yılları arasında her yıl Türkiye şampiyonluğunu elde ediyor. Balkan atletizm şampiyonalarında 3 kez 2.’lik, 1 kez 3.’lük elde ediyor. 1984 Los Angeles ve 1988 Seul Olimpiyatları’na katılıyor. Bir dünya 6.’lığı, bir Avrupa Milletler Kupası Şampiyonluğu, bir de Avrupa Şampiyon Kulüpler Şampiyonluğu’na ulaşıyor Semra Aksu... Bu arada 9 Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu’nu bitirerek mezun olduğu Büyük Çiğli Lisesi’ne beden eğitimi öğretmeni olarak atanıyor. “Bu atama bana atletizmin kazandırdığı en büyük ödül oldu” diyor Aksu.
272 kez ulusal formayı giyen ve 500’e yakın madalya alan Semra Aksu gibi kardeşleri Ali ve Ümmet de başarılı birer atlet oluyor. Aksu’nun 36 yıldır kırılamayan 23 yaş altında 200 metrede 24.40’lık Türkiye rekoru iki yıl önce yenileniyor. Ve o bu yenilenmeye "Rekorlar kırılar, yeter ki kalpler kırılmasın" sözleriyle karşılık veriyor!
Atletizmi bıraktıktan sonra 1999’da Ahmet Priştina’nın desteğiyle Demokratik Sol Parti’den belediye başkan adayı olan Aksu, seçimlerde 2. oluyor. Daha sonra ise yine Priştina’nın isteği üzerine İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültürel ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı görevine getiriliyor. 2000’in Mayıs’ında Atletizm Federasyonu Başkanlığı’na atanan Aksu, bu görevi de kasıma dek sürdürüyor ve bırakıyor.
“İnek güdüp, tarlada çalışıp, okuyup kardeşlerime bakarak adeta tırmalayarak atletizm yaptım. Ben bir voleybolcu olsam bugün böyle mi olurdu her şey? Anayasanın 58. maddesi ‘Devlet başarılı sporcuyu korur’ diyor. Biz muhtaç insanlar değiliz ki korunalım. Ben bunun ‘yüceltir’ olarak değiştirilmesini öneriyorum. Yaptıklarımızla örtüşen değer verilsin istiyorum. Her şey para pul değil” sözleri sanırım Semra Aksu’nun ne demek istediğini anlatıyor...
X
"İnsanlar yaşarken anılmalı" diye düşünenlerdenim. Bu bağlamda Karşıyaka Belediyesi'nin Semra Aksu Atletizm Parkı'nı bu süreçtw önemsiyorum...
Dileriz yöresel anlamda da olsa spora katkı sağlayacak, genç yetenekleri ortaya çıkaracak bu tür vefa istasyonlarının sayısı artar; dileriz atletizme yeni soluk getirecek alanlar cıvıl cıvıl bir hareketlilik içinde Semra Aksu'yu kucaklar! Onun adına yaraşır sporcular yetişir!