Güneşin ilk ışıkları Ege Denizi'ni boydan boya okşarken, genç bir balıkçı, Santorini'nin kayalık kıyısında sessizce ilerliyordu. Gün yeni başlıyor, gece boyunca dalgalarla dans eden denizin mırıldandığı hikayeler hâlâ havada yankılanıyordu. İnce bir rüzgar saçlarını karıştırırken, Santorini’nin taş döşeli sokaklarından kıyıya uzanan patikada çıplak ayaklarıyla yürüdü.
![](/images/image/facebook_1739306994481_7295182284181738374.jpg)
Adı Theristos olan bu genç adam, Santorini'de yaşayan herkes gibi denizle bir bağ kurmuştu. Deniz Minoslular için sadece bir geçim kaynağı değil, yaşamın ta kendisiydi. Geçmişteki büyükler, Poseidon’un gücünü ve denizin altındaki dünyanın sırlarını anlatan hikayelerle büyütmüşlerdi onu. Theristos, babasından kalma uzun ağını omzuna attı ve sabahın ilk saatlerinde limanın hemen ötesinde, sakin bir koyda kayığını denize indirdi.
Denizin derinliklerinden yansıyan mavi ve yeşil ışık oyunları arasında zaman kaybolmuş gibiydi. Theristos’un parmakları becerikli bir ustalıkla ağı topluyor, yakaladığı gümüş pullu balıklar, sabah güneşinde adeta birer mücevhere dönüşüyordu. Balıklarla dolu ağı kıyıya çekerken gözlerinde çocukça bir heyecan vardı. Bugün bol bereketli bir gündü.
Kıyıya döndüğünde, tuttuğu balıkları özenle iki demet halinde bir araya getirdi. Onları ellerinde taşırken, yakındaki bir kadının Theristos’a gülümseyerek el salladığını gördü. Kadın, onun günlük çalışmasını resmetmek isteyen bir sanatçıydı. Santorini’de, duvarlara hayatın renklerini yansıtan ustalar vardı ve Theristos’un balık tutan hali, onların tuvalleri için mükemmel bir sahneydi.
Theristos, elindeki balıkları evine götürmek için yoluna devam ederken, sanatçı onu dikkatle izliyordu. İnce fırça darbeleriyle Theristos’un genç ve enerjik bedenini, kaslarının gerilimini ve elindeki balıkların parıltısını duvara aktardı. Bu fresk, yalnızca Theristos’un bir gününü değil, Santorini'de Minos halkının denizle iç içe olan yaşamını, doğayla uyum içindeki sade varoluşunu anlatacaktı.
Yüzyıllar sonra, büyük bir patlama Santorini’yi küller altında bıraktı. Zaman durdu, yaşam sessizliğe büründü. Ama Theristos’un bir sabah denizden dönerken taşıdığı balıklar, freskteki o an, hiç kaybolmadı. Günümüze kadar korunan bu resim, bir halkın denize olan sevgisini, doğayla bütünleşmiş yaşamlarını anlatmaya devam etti.
Theristos artık bir isimden çok bir semboldü; yaşamın bereketini, doğanın gücünü ve insanoğlunun güzellik arayışını yansıtan bir figürdü. Fresk, yalnızca bir duvar resmi değil, binlerce yılın ötesinden seslenen bir hikayeydi.
(Görsel: Santorini'de küllerin altından çıkarılan Minoslu balıkçı freski. MÖ 1600-Ulusal Arkeoloji Müzesi , Atina )