“Yeryüzünde gördüğümüz her şey, kadının eseridir” der Mustafa Kemal Atatürk. Bizim ülkemizde bu söz tam karşılığını bulur. Çünkü bağımsızlık savaşından, Türkiye Cumhuriyeti’nin inşasına kadar her şeyde kadının payı büyüktür.
Halide Edip olmuş meydanlarda halkı milli direniş için örgütlemiş, Kara Fatma olmuş cephede düşmana mermi atmış, Zübeyde Hanım olmuş koca bir milletin istikbalini değiştirecek büyük bir lider doğurmuş, yetiştirmiştir.
Türk kadını dünyada birçok ülkenin kadınlarından daha önce aile, toplum, iş hayatı ve sosyal hayatta eşitlik ve özgürlüklerine medeni kanunla kavuşmuştur ancak özgürlük mücadelesi hiç bitmemiştir. Elde ettiği her yeni kazanımını dişiyle tırnağıyla ve canı pahasına kazanmıştır.
İnsanlık tarihi boyunca dünyada yaşamına son verilmiş her kadın söndürülmüş bir ışıktır. Onlar bu dünyayı aydınlatmaya gelmiş, geleceği şekillendirecek, toplumu ileriye taşıyacak olan dinamizmin kaynağıdır.
“Kadınların özgürlüğü, toplumun özgürlüğünün temelidir” sözleri yine dünyanın başka bir ülkesinde özgürlük mücadelesi verirken katledilen başka bir kadın, Rosa Luxemburg’a aittir.
Toplumların sosyolojik değerlendirmesini yaparken de, önce kadınlarının ne kadar özgür olduğuna bakılmalıdır. Luxemburg’un da altını çizdiği gibi, “kadını kadar özgürdür toplumlar.”
Rosa Luxemburg’dan bin 500 yıl önce yaşamış bir başka kadın İskenderiyeli Hypatia, döneminin en önemli filozoflarından ilk kadın matematikçi, onun zekâsıyla başa çıkamayanlar dini alet ederek halka linç ettirerek öldürttüler Hypatia’yı.
Sebepler değişse de kadının hikâyesinde son hiç değişmedi.
Hayatın her alanında emek veren, çalışan, fedakârlık yapan, işleyen, üreten, yetiştiren, seven, doğuran, pişiren, yetiren, bir arada tutan kadın.
Hani şu etek boyundan saçına, kahkahasından gebeliğine, eğitiminden evliliğine kadar konuşulduğu, eleştirildiği, baskılandığı kadın olmanın zorluğu yanında bir de hayatta kalabilme mücadelesi veren kadın.
Dünya sahnesindeki ikincil durumunu sonlandırmak, cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırmak için bitmeyen azmi, kırılmayan direnişiyle yüzyıllardır ayakta söke söke, öle öle hakkının peşinde olan kadın.
İnsanlığı doğuran, insanlığın öldürdüğü kadın.
İşte yarın bu kadınlar için her günden daha önemli bir gün.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü.
Yüzlerce yıldır kadının verdiği hak mücadelesinin bayraklaştığı gün 8 Mart.
Ben de bu satırları kadın mücadelesine destek olmak için yazıyorum.
Ve eğilmez başımı saygıyla eğiyorum tüm kadınların önünde.
Özgürlük sizlerle gelecek, sizlerin ışığında.
Bitmeyecek bu cinayetler belki, bitmedikçe cehalet.
Ama daha özgür yarınlar sizlerle gelecek biliyorum.