
Yetmiş yıllık bir ömrün kırışıklıkları, Bornova’nın kapalı pazar yerinde ağır ağır ilerliyordu. Kadının önünde yükselen soğuk metal yığını,
kimi için artık birer çöp, onun için hayatın son kıvılcımlarıydı. Ezilmiş bir domates, kararmış bir limon, ufalanmış bir ekmek parçası… Yüzlerce elin dokunup unuttuğu şeyler arasında, o, unutulmuş bir insan onurunun izini arıyordu.
Yavaşça eğildi; bastonu toprağa saplandı, sarı bir şemsiye yorgun bir nefesle yan tarafa devrildi. Parmakları titreyerek seçti limonları, çürüğün içinden seçilen umut gibi.
İki limonu torbasına koyarken, başını utanarak, neredeyse suçlulukla eğdi. Dünyanın görmemesi gereken bir anı yaşıyor gibiydi, sanki var olmak bile fazla geliyordu.
Tam o sırada bir adam belirdi yanında. Utançla, çekingen bir mahcubiyetle cebinden bir miktar para çıkardı.
Kadın, ilk anda almak istemedi. Çünkü her lütuf, görünmeyen bir yara gibi kanatır insanın içini. Fakat adam ısrar etti. Sonunda, bir avuçluk merhametin sıcaklığı ellerine düştü.
Artık pazardan, çöplerin değil, tezgâhların üzerinden bir şeyler alabilecekti. Hafifçe gülümsedi; o gülüş, vaktiyle gençken dağlara baktığında içinde filizlenen umudun, çok uzak bir yankısıydı.
Pazarın içine doğru usulca yürüdü, bir gölge gibi kalabalığın içine karıştı.
Ve tam çöp kutusunun dibinden uzaklaşırken, kimsenin görmediği bir mezar taşını kaldırdı aslında.
Adı unutulmuş bir uygarlığın, insanlığın onur taşıydı o.
Not: Fotoğrafı CHP eski milletvekili, arkadaşım Atila Sertel çekti ve sosyal medya hesabında paylaştı.