Şeriat kurallarının hüküm sürdüğü İran'da 22 yaşındaki Mahsa Amini, "başörtüsünü düzgün takmadığı” gerekçesiyle, 13 Eylül'de "ahlak polisi" olarak bilinen İrşad devriyeleri tarafından sokak ortasında dövüldü, karga tulumba gözaltına alınmasının ardından, komaya girerek hayatını kaybetti.
Bunun üzerine İran’nın Tahran başta olmak üzere pek çok eyaletinde protestolar başladı. Esnaflar kepenk kapattı, üniversite öğrencileri meydanlarda iktidar aleyhine sloganlar attı, kadınlar sokaklara fırladı ve tepkilerini saçlarını kesip, başörtülerini yakarak gösterdiler.
Mahsa Amini, yani bir kadın, sadece saçı göründü, başörtüsünü düzgün takmadı diye, devletin görevlileri tarafından dövülerek katledildi...
Tüm Dünya’dan tepki yağdı adeta yer yerinden oynadı.
Fakat benim için en ilgi çekeni bazı İran’lı vatandaşların Antalya’da Atatürk anıtının önünde toplanarak İran rejimini protesto etmesiydi.
Neden Atatürk Anıtının Önünde!
Çünkü Mustafa Kemal Atatürk gibi bir dünya liderinin değerini şeriat ülkelerinde yaşayanlar bizden çok daha iyi biliyor.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni en baştan insan haklarına dayalı, demokratik, lâik, sosyal bir hukuk devleti esasları üzerine inşa etmiştir. Toplumun temel hak ve hürriyetlerini, laiklik ilkesi ile güvenceye almıştır. Bu amaçla 1928 yılında “Devletin dini, İslam dinidir” maddesini kaldırıp, 1937 yılında laiklik ilkesini anayasamıza koymuştur.
Peki neden laiklik ilkesi bu kadar önemlidir, diye soracak olursanız...?
Laiklik; bireyi, toplumu ve devleti dinin vesayetine karşı korur. Dünyanın en kötü ve en merhametsiz diktatörlükleri, dini siyasete alet edenler tarafından kurulmuştur. Dünya tarihi bunun sayısız örnekleri ile doludur. İşte en yakın canlı ve kanlı örneği İran ve öldürülen Mahsa Amini...
Atatürk’e düşmanlık besleyip, laikliğe dinsizlik yaftası yapıştırmaya çalışanların aksine laiklik, yobazlığın panzehiridir. Din ve vicdan hürriyetidir, eşit yurttaşlıktır, eşit hak, demokrasi, özgürlük ve özgür kadındır.
Laiklik, sosyal ilerlemeyi köstekleyen, fikir hürriyetini baltalayan skolastik zihniyeti yıkmak, vicdan hürriyetini korumak, dini duyguların şahsi, ticari ve siyasi yararlar uğruna sömürülmesini önlemektir.
ABD’nin 37. Başkanı Richard Nixon bir konuşmasında; “Müslüman ülkelerde demokrasi ve laiklik olmasına izin vermemeliyiz. Eğitim sisteminin ve ülke idaresinin din temelleri üzerine kurulması gerekiyor. Başlarındaki çobanı ele geçirince, ülkeyi biz yönetiriz. Bu doğrultuda tedbirler almak zorundayız” demiştir.
Tarih bu anlayışın örnekleri ile doludur. Misal kendisini Hz. Muhammed’in torunu olduğunu iddia eden Mekke Şerif’i Hüseyin Bin Ali, İngilizlerin ajanıydı onlar tarafından nemalanmış, Araplar'ı Osmanlı Devleti aleyhine karşı kışkırtmış, Milliyetçilik duygularınıda bahane ederek isyan başlatmıştı.
Arabistanlı Lawrence lakaplı bir İngiliz ajanıyla birlikte hareket ederek Osmanlı birliklerine büyük kayıplar verdirmiştir.
Aynı zamanda bir deha olan, Dünya liderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı döneminde
ve Kurtuluş Savaşı sırasında dinin nasıl İngiliz işgal güçleri ve diğer emperyalist güçler tarafından kullandığını görmüş, bu sebeple ilk fırsatta laiklik ilkesini getirmiştir.
Sonuç olarak; laiklik olmadan, demokrasi, özgürlük, eşitlik, çağdaş ve insanca bir yaşam mümkün değildir.
Laiklik, her şeyden önce kadınlar için bir zarurettir...
İran’da laiklik olmadığı için, Mahsa Amini gibi gencecik bir kadın, devletin ahlak polisleri tarafından öldürüldü...
Devletin görevi; tüm vatandaşların yaşam hakkını ve yaşam tarzlarını korumak, onlara eşit mesafede durmak, din ve vicdan özgürlüğünü sağlamak olmalıdır.
Bu yüzden ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e, onun kurduğu Cumhuriyet ve değerlerine, özellikle laiklik ilkesine sonuna kadar sahip çıkmalı ve korumalıyız.