60’lı, 70’li ve hatta 80’li yıllarda tarlalarımıza karakılçık buğdayı ekerdik. Neredeyse sapı kadar kılçıkları olurdu. Rüzgar hafif hafif esti mi tüm tarlaya tatlı bir hışırtı sesi yayılır, kenarlarında öküz otlatırken ruhunuzun rahatlığını hissederdiniz.
Lakin biçmesi ve toplaması da bir o kadar zahmetli olurdu.
Kılçıkları, açıkta kalan kollarını ve boynunu fena halde kaşındırırdı.
Kadınlar orakla biçer, erkeklerde biçilen karakılçık buğdaylarını toplar ,deste yapar ,harmana taşır ve yığın(öbek) yapardı.
En büyük zevkimiz ise harmanda onları başağından ayırırken döven üzerine binip öküzleri idare etmekti.
Harman biz çocuklar için zevk iken anne babalarımız için ızdıraptı. Zira sabahın köründe başlayan harman işi ancak akşam hava kararırken biterdi.
Bazen samanı ayrıştıracak rüzgar bir türlü istediğimiz yönden esmez iş geceye, hatta ertesi güne kalırdı.
Nihayet samanından ayrılan karakılçık buğdaylar çuvallanır, evlere taşınırdı.
Eve taşınınca iş bitmezdi tabii ki...
Evlerimizin hemen yan tarafında bulunan derelere kilimlerden havuzlar oluşturulur, karakılçık buğdaylar toz, toprak ve çöplerinden ayrıştırılır, yıkanır güzelce temizlenirdi. Temizlenen karakılçık buğdaylar harmanlara serilir ve kurutulurdu. İyice kurutulan buğdaylar ambarlara doldurulur ve gerekli oldukça çuvallanıp su ile çalışan değirmene götürülüp öğütülürdü.
Normalde insanı rahatsız edeceği düşünülen değirmenin o gürültülü sesi tam tersi insana ninni gibi gelir ve çoğu zaman da annem uyuyakalır değirmene buğday atmayı unutur ve değirmen boşa çalışırdı.
Un haline gelen karakılçık buğdayı artık ekmek yapılmayı beklerdi.
Hangi mevsim, hangi ay ya da hangi gün köyün neresinde dolaşırsanız dolaşın, burnunuza o karakılçık buğdayının kendine has mis gibi ekşi maya ekmek kokusu buram buram gelirdi. Üstüne bir de yayıkta yapılan tereyağını koyup yediniz mi...
Keyfimize diyecek olmazdı .
Fakirliğin diz boyu olduğu , bir kilo şeker, 1 paket 100 gramlık turist çayı ve 1 şişe gazyağı’nın hepimizi mutlu ettiği günlerdi.
Karakılçık buğday ekmeği sayesinde köyümüzde ve komşu köylerde herkesin karnı doyar hiç kimse aç kalmazdı. Yani Karakılçık buğday ekmeği fakirin ekmeğiydi. O dönem insanlar pek çok şeyden mahrum kalsalarda, ekmeksiz kalmazlardı. Çünkü her daim kara buğdaydan ekmekleri olurdu.
70’li yılların ortalarında rahmetli Ecevit(Karaoğlan) başbakandı. Kıbrıs Türkleri, özgürlüklerine kavuşmuş ancak ABD’nin acımasız ambargoları başlamıştı. Ülkede bir anda nasıl olduysa yağ, tüp, akaryakıt yok oluverdi.
Ülkemin insanı vefalıydı, Ecevit’i sevmekten asla vazgeçmedi, ancak ahlaksızlar yine iş başında idi. Milletin Ekmeği! ile oynayıp, halkı ekmeksiz bırakırlarsa Ecevit’in işini bitireceklerini düşünüyorlardı. Hepsi ABD’nin tezgahıydı.
Ak ekmek, Kara ekmek...
O dönem çıktı.
Fakirin ekmeği kara ekmekti, (karakılçık) parası olanın ekmeği beyaz ekmekti.
Bizim Halkçı Başkanda!
geçtiğimiz hafta girdi halk ekmek fırınına Karakılçık buğdayından, ata buğdayından ekmek yaptı amma.... Halk Ekmek büfelerinde tanesi 17.50 tl ‘ye.
Fakirin kara ekmeği, Çeşme’de olmuş Zengin Ekmeği!!!
Ne diyelim...
Not: Çeştur’un sayfasında diğer ekmeklerin fiyatı yazarken karakılçık buğday ekmeğinin fiyatının neden yazılmadığını da anlamışsınızdır, Çeşme Ailesi!
Karakılçık Buğday Ekmeği 17.50TL