Kılavuzumuz 'Atatürk' olduğu için ‘Atatürk’ün akıl ve fikir ihtilali’ ile ‘Söylev’i rehber edindik.
'Atatürk kokuyorsun Türkiyem' diye haykırıp 'Mustafa Kemal Dağları’na çıktık.
‘Ölmez bu vatan’ şiarımız oldu.
‘Kavgada safından kopma’, ‘Savaş bitmedi’, ‘Düşmanlarımız var’ diye uyardık.
Umudun umudumuzdur Türkiye’m, Kazanacağız, Güneş gibidir özgürlük, Zamanıdır güneş toplamanın!..
Çünkü biliyorduk ki, ‘Güneş her gün doğar’dı, ‘Güneş doğacak’tı ve ‘Güneşin zaptı yakın’dı.
‘Ölmez bu vatan’,’umudun umudumuzdur Türkiye’m’, ‘Terketmedi sevdan beni’ diye türküler söylüyor, ‘Kazanacağız’ sözünü bayrak gibi dalgalandırıyorduk.
‘Ayağa kalk ve kazan’, ‘Sözümüz var’,’O sözler ki’ bir kere çıkmıştır ağzımızdan ‘Kazanacağız’ diyorduk.
‘Hasan Tahsinler nerede’ diye soruyor! ‘No Pasaran’ diye de haykırıyorduk.
‘Özgürlük kadınlarla gelecek’ diye inanıyor, ‘Soytarı’ ve ‘İt köpek’ takımına ‘Kızıl karıncalar’ı,’Son çiçek’i anlatıyorduk.
Hüseyin Avni Dede’den dizeler okuyorduk;
“Ölüme çare buldum / insanları sevmek / hiç ölmemektir”
Ahmed Arif olmuştuk: ‘Dağlarına bahar gelmiş memleketimin’
Tunceli’de komünist, Ankara’da ülkücü, İstanbul’da sosyal demokrat emperyalizme ve faşizme karşı ‘Millet’ olmuşlar ayağa kalkmışlardı, kendilerine ‘illet’,’zillet’ diyenlere karşı ‘Kavgada safından kopma’dan...
Ve güneş doğdu.
Fransız devrimcilerinin deyişi ile ‘Bonjour le saleli sést Reve’
Günaydın,
güneş doğdu...