Haldun Taner onu şöyle tanımlardı;
“Nota olsa, do olurdu.
Renk olsa; nar rengi.
Kraliçe olsa; Nefertiti..
İçki olsa; Fransız şampanyası…
Tarihi kişi; Hürrem Sultan!”
55 yıllık “sahne ve yol arkadaşı” Genco Erkal da duygularını,
“Sadece büyük bir oyuncu değil yaşamını sanata dönüştürmüş bir kadındı Gülriz Sururi. Giyimi, kuşamı, yediği, içtiği, evi, eşyaları, dostluklarıyla, ilişkileriyle kendisi bir sanat eseriydi.
Bilinçli, adalet ve özgürlük yolunda direnen, sürekli mücadele eden nesli tükenmekte olan bir örnek sanatçıydı.
Güzel yaşadı.
Bir eksiğiz şimdi!” şeklinde aktardıydı.
“Biz Kadınlar”,
“Kıldan İnce Kılıçtan Keskin”,
“Bir An Gelir”, “Girmediğim Sokaklarda”,
“Seni Seviyorum”, “Gülriz’in Mutfağı’ndan”, “Zefiros” isimli kitapları yazan Sururi için
Yaşar Kemal de şunları söylemişti;
“Kendi ustalık sınırlarını aşmış her sanatçının
on parmağında on hüner vardır.
İsterse hünerlerden birine, birkaçına daha el atabilir
ve o kolda da başarılı olabilir.
Gülriz ne kadar tiyatro ustasıysa o kadar da yazı ustasıdır.”
***
Gülriz Sururi
Posta Gazetesi’ne verdiği bir röportajda “vasiyetine” ilişkin şu açıklamayı yapmıştı:
“Bir kısmını Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlamıştım.
Bir kısmını da Aziz Nesin Matematik Köyü’ne bırakacağım. Tiyatroyla ilgili bir fon oluşturacağım.
Zaten büyük bir servetim yok."
***
31 Aralik 2018'di dünyaya sevdalarak bırakarak aramızdan ayrıldığı tarih.
Ölümünden sonra
“Eski-meyen Dostu” Zeynep Oral’ın kaleminden çıkan satırlar ne kadar anlam bütünlüğü taşıyordu: “Canım arkadaşım, azimle, inatla, tutkuyla, dirençle, cesaretle, çalışma disipliniyle ama aynı zamanda duygu ve düş gücüyle, yaşamı çok renkli, çok sesli, çok boyutlu bir şölene çevirmesini bilen, bunu başaran güzel arkadaşım…
Engin’in ‘Serçe bilekli, aslan yürekli’ Gülriz’i… Kavuştun Engin’ine.
Hiç kuşkum yok bir gün yine buluşacaksınız : Senin dediğin gibi ,
‘Bir testinin kulpunda toprak olarak’ ya da yetişmekte olan genç bir tiyatrocunun ileri dönük düşlerinde; ideallerinin peşinden koşan bir genç kızın daha güzel bir Türkiye umudunda…
***
Bir asra yaklaşan ömrüyle bir güzel insan, bir büyük tiyatro ustası. “Kaldırım Serçesi”, “Sokak Kızı İrma”, “Fosforlu Cevriye”nin “Keşanlı Ali Destanı”nın unutulmaz “Zilha”sı.
Cumhuriyet kadını, aydın; öncüsünden, gerçeğinden!
Yaşamı ‘nefes nefese’, dik duruşlu
asalet simgesiydi Gülriz Sururi!
Sinema Eleştirmeni Atilla Dorsay’ın harika tanımıyla;
“O, alnında özgürce gezinen kahküllerinin, bir firavun eşi gibi boyanış ve böylece dünyanın en göllerinden büyük gözüken derin gözlerinin, hiçbir geometrik şekle benzemeyen, oval, yuvarlak, kare gibi biçimleri hep birarada hatırlatan ve engin bir ova gibi uzanan yüzünün, ‘Yunan’la Orta Doğu karışımı eşsiz burnunun, hep özenli makyajının, genç kız havasını asla bırakmayan giyinme biçiminin ve hep cilveli, işveli ama aynı zamanda zeki ve vaatkar sesinin katkısıyla, tam bir 20. yüzyıl Türk efsanesi”ydi!
***
Gülriz Sururi,
‘’Yan odadayken bile özlüyordum’’ dediği,
üç yıl önce kaybettiği eşi Engin Cezzar için verdiği vefat ilanındaki gibi; “Dünyamızdaki yolculuğunu tamamladı, dilediği gibi toprakla buluştu…”
İsmail Cem’in
‘Veda’ şiirine uygun; “Çok ileri bir tarihte/ Çok yaşlı olarak/ Sessizce ayrılmalıyım/ Kimseye pek gözükmeden/ Ve kimseyi rahatsız etmeden.”
Ağaçlar kadar rahat olun toprağınızda Gülriz Hanım!