Sinop Cezaevi...
Anadolu'nun "Alcatraz''ı.
Yüzlerce yıl zulmün adresiydi.
Acı ve hüznün feryadıydı.
Burada çiçekler açmıyordu.
Kuşlar süzülüp uçmuyordu.
Yıldızlar ışık saçmıyordu.
Evliya Çelebi, Seyahatname'de bu gasbet yeri şöyle anlatıyordu.
“Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Allah korusun, oradan mahkum kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar.”
****
Sene hicri 1341'di.
Miladi 1922.
Rize'nin Haldoz (Portakallık) köyünde bir adam yaşardı.
"Sandıkçı Şükrü" derlerdi ona.
Kendi halinde, sakin, iyiliksever kişiliğiyle tanınırdı.
Zenginleri sevmezdi.
Ağalarla beylerle görüşmezdi.
Fakirlere ise mısır dağıtırdı.
Bir gece vakti "Sandıkçı Şükrü''ye acı haber geldi.
Düğünde köy ağasının en sadık adamı kardeşini bıçaklamıştı.
O sakin adam bir anda şahin oldu.
Ağanın hanını bastı.
Mermileri üstüne boşalttı.
Hemen yakaladılar.
Sinop Cezaevi'ne koydular.
Ama tutamadılar.
"Sandıkçı Şükrü" kuş uçurtulmaz denilen duvarları aştı, kaçmayı başardı.
Kısa sürede bölgede nam saldı.
Adını Haldoz'un dağlarına yazdırdı.
****
O artık ağaların beylerin düşmanı, fakire yardım eli uzatandı.
Zenginlerin korkulu rüyası, halkın kahramanıydı.
Dönemin Trabzon Valisi Kadir Paşa 500 atlı müfrezeyi "Sandıkçı Şükrü''nün peşine taktı.
Müfrezenin yanında bir de Sandıkçı'nın yakın arkadaşı "Varilcioğlu Sadık" vardı.
Varilcioğlu teslim olması için "Sandıkçı Şükrü''yü ikna etti.
Teslim oldu.
Ama devletin otoritesini iki paralık etmişti.
Müfrezeye teslim Rize'ye dönerken, sırtından vuruldu.
Son nefesinde sanki dudaklarından şu mısralar savruldu;
“Göklerde kartal gibiydim.
Kanatlarımdan vuruldum
Mor çiçekli dal gibiydim,
Bahar vaktinde kırıldım."
****
Anadolu'nun Dede Sultanı Börklüce Mustafa'nın, Şeyh Bedreddin'den öğrendiği şöyle bir söz var;
"Tarih, gelecek için kavga verip, yitmiş bile olsa, insanlık için vuruşanları hiç unutmaz."
Anadolu halkı da "Sandıkçı Şükrü''yü hiç unutmadı.
Onu destanlaştırdı;
"Sene 1341 mevsime uydum
Sebep oldu şeytan bir cana kıydım
Katil defterine adımı koydum
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz
Sen üzülme anam dertlerim çoktur
Çektiğim çilenin hesabı yoktur
Yiğitlik yolunda üstüme yoktur
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz
Çok zamanlar çektim kahrı zindanı
Bize de mesken oldu Sinop’un hanı
Firar etmeyilen buldum amanı
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz
Bir yanımı sardı müfreze kolu
Bir yanımı sardı Varilcioğlu
Beşyüz atlıyılan kestiler yolu
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz."
****
"Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz" Edip Akbayram'la milyonlara ulaştı.
Onlarca yıl dillerden düşmedi.
****
Bugünlerde yine gündemde.
Karantina döneminde birbirinden kilometrelerce uzakta olan onlarca müzisyen çok güzel bir eser ortaya çıkardı.
Hakan Dıraz, Gündüz Parıldar, Muko Tokmak, Mehmet Akif Küçük, Ismail Sezen, Ahmet Şahin, Oktay Tok, Murat Kurtuluş, Kemal Yaşar ve Ferhat Şahin kollektif bir çalışmayla bu videoyu ortaya çıkardılar.
Ve ticari bir amaç gütmeden bedava halka sundular.
Hepsinin emeklerine sağlık.