Çevre mücadelesinde kazanım direne direne oluyor...
Düne kadar devletin "ben koruyorum" dediği ormanları ve ağaç kesimini, bugün köylüler toplumsal bir dayanışma ile koruma çabası içindeler...
Her geçen gün büyüyen bir destekle bölgelerinin enerji kaynağı olarak kullanılmasını engellemeye çalışan Muğla Milas İkizköy halkı, Akbelen ormanını "maden alanı" olarak kiralayan ve binlerce ağacı kesen şirketi durduramadı!
Direnişe karşı devletin tüm güçleri kullanıldı; jandarma bibergazı ve zor kullanarak direnişi kırmaya çalıştı. Bölge halkına destek amacıyla yöreye gidenlere her türlü zorluk çıkarıldı, engellemelerle karşılaşıldı...
Akbelen savunucuları sonuçta Ankara'ya dek ulaşıp, direnişlerini TBMM'de anlattılar; geleceğe dönük kaygılarını dile getirdiler. "Çevre katliamı" olarak niteledikleri ağaç kesiminin durdurulmasını, topraklarının termik santral uğruna maden işletmeciliğine devredilmesine son verilmesini istediler...
Ne oldu?
Sonuçta hangi noktaya gelindi?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Güney Ege elektriğinin üçte ikisini sağlayan termik santrallerin çalışması engellenemez. Bizi kimse durduramaz" diyerek, eylemcileri "marjinaller" olarak niteledi...
Daha sonra "Akbelen direnişi" nedeniyle olağanüstü toplanan TBMM, AKP-MHP oylarıyla konunun görüşülmesini reddetti.
İşin acı tarafı, önergeyi veren muhalefetten yeterli sayıda milletvekilinin oylamada bulunmamasıydı ki, doğal olarak tepki aldı!
X
Muğla'da termik santraller nedeniyle verilen doğa-çevre mücadelesi yeni değil...
40 yıldır bölgede bitimsiz bir mücadele var...
Yatağan Termik Santrali'nin yapımından, çalışmaya başlamasına ve sonraki yıllarda yarattığı kirliliğin ortaya çıkardığı zararlar yıllar içinde hep tartışılır oldu; yine çevre dostu kitlelerce protesto edildi, çok sayıda eylem gerçekleşti...
Milas'taki Yeniköy ve Kemerköy santrallarının yapılmasıyla da çevresel etkileşim alanı genişledi. Bu genişlemenin başlıca nedeni santrallarin çalışması için gerekli kömürü elde etmek için yapılan kamulaştırmalar oldu. Yatağan'da kömür nedeniyle yer değiştiren köyler oldu. Üreticiler ekili alanlarını, zeytin ağaçlarını geride bırakarak başka alanlara göç etmek durumunda kaldı...
Sağlık sorunları üst düzeye ulaştı...
Bacalar zehir kusarken önlem alınmadı; kanserden ölümler arttı. Yatağan'da hava kirliliğinden sokağa çıkılamayan günleri haberleştirdiğimiz çok günler oldu...
Daha sonra aynı durum Yeniköy ve Kemerköy çevresinde de oluştu...
Direnişlere karşı duyarsız kalındı...
Raporlara göre elektrik üretiminin çok düşük bir bölümünü karşılayan üç santral hiç bir zaman gözden çıkarılmadı. Aksine özel sektör eliyle hem işletmeleri ihale edildi, hem de kömür sağlamak için orman alanları maden alanı olarak kendilerine kiralanıp, ağaç katliamının önü açıldı...
X
Akbelen için köylüler direnirken, santralı işleten ve ağaçları kesen şirketin gazetelere verdiği ilan da dikkat çekti...
Şirketin haklı olduklarını kanıtlamak için verdiği bu ilanlarda anlatılmak istenen, ülke ekonomisine, bölgeye ve bölge halkına katkılardan söz ediliyor; kiralamaların yasal yollardan hukuka uygun yapıldığına dek anlatımlar yer alıyor...
Doğaldır, yatırımcının şirketini, yaptığı işi korumaya çalışmasından başka ne beklenir?
Dikkat çekici olan, bölgeye ve yöre halkına katkısından söz edilmesidir...
Bu örneği 40 yıl öncesinde başlayan çevre mücadelesinin ilk günlerinde de gördük; bizzat yaşadık!
X
1980 sonrası Turgut Özal hükümeti döneminde Gökova'ya termik santral yapılacağı açıklandığında büyük tepki oluşmuştu...
O dönem Yatağan Termik Santralı'nın bölgede yarattığı tahribatı göstermek...
Gökova Körfezi'nin göbeğine yapılacak santralın da "çevre katliamı" yaratacağı yönündeki eleştiriler üzerine bölgeye yaptığımız haber turunu anımsadım...
Gökova'nın kıyısındaki Milas Ören'de yeşille mavinin buluştuğu, mavi yolculuğun en güzel koylarında yaşayan insanların kaygıları, gözlerindeki endişe verici bakışlar bir film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden...
"Şimdi bu güzellikler yok olacak öyle mi..."
"Kömürün karasına, isine, tozuna mı boğulacağız..."
"Biz şimdi ne yaparız; nereye gideriz" yakınmaları bir bir usumda!
X
Yatağan'da zeytinlerinin bir bir kuruduğunu; ürün ekemez duruma geldiklerini anlatan köylüleri dinlerken...
"Bunlara ne konuşuyorsunuz? Zararınız için bağlanacak tazminatınızı engelleyecekler uyanın! Çoluk-çoçuğunuz işe alındı attıracaklar, alınacak olanları engelleyecekler konuşmayın" diye ortamı bozan işbirlikçileri de gördük!
Şirketin kendini koruma amaçlı ilanını görünce bu sözleri de anımsadım birden!
X
Düzen aynen sürüyor...
İşbirlikçiler-savunucular elele her dönem olduğu gibi!
X
Elbet bu devran böyle sürüp gitmemeli!
Direnenler yaşam alanlarını korumak, çocukları, torunları ve kendi gelecekleri için direniyor...
Aydınlık bir geleceği kucaklamak için...