Ülkede bugün ne olmuş diye televizyonu açtım.
Açmaz olsaydım.
Bir çok kanalda yine muktedir konuşuyor..
Açlık grevleri..
Haksız tutuklamalar..
İçerideki gazeteciler..
KHK ile görevden alınanlar..
Yasaklar..
Yoksullar.
Yolsuzluklar..
Hiç bir kanalın umrumda değil..
Biri yağdanlık yapmamak, suya sabuna dokunmamak için ekrana üç kerli ferli adam çıkarmış..
Tartışıyorlar..
Arkadaş nedir, dost nedir?
Biri psikolog, biri sosyolog, biri de sözde gazeteci..
Ciddi tartışıyorlar..
Sanki atomu parçalıyorlar..
Bir saate yakın konuştular..
Anlaşamadılar..
Ülkenin bu kara gündeminde çok saçma bir konu gibi gelebilir..
Oysa değil..
İyi irdelenmesi gerekir..
Arkadaş nedir, dost nedir?
*. *. *
Bir düşünün..
Kaç arkadaşınız var?.
Ya da kaç dostunuz?.
Arkadaşınız mutlaka çoktur..
Ya dostunuz?.
Dost ender bulunur..
Çünkü dostlar yıldız gibidirler..
Aydınlıkta fazla görünmezler..
Karanlıkta ortaya çıkarlar..
Herkesle arkadaş olunabilinir..
Ama herkesle dost olunmaz..
Arkadaş tüketir..
Dost üretir..
Arkadaş herkestir..
Dost vazgeçilmeyendir..
Arkadaş güldürür, eğlendirir..
Dost düşündürür..
Arkadaş geneldir..
Dost özeldir..
Arkadaş yolgeçen hanıdır..
Dost sığınılacak limandır..
Arkadaş bakar.
Dost görür..
Arkadaş kapıyı çalar..
Dost kapıyı aralar..
Arkadaşın freni vardır
Dost ise eski araba gibidir.
Arıza yapar..
Balata yakar..
Teker patlatır..
Su kaynatır..
Ama yolda bırakmaz..
Filozof Francis Bacon der ki;
"Kederiyle neşesiyle hayatı paylaşacak dostları olmayanlar, kuru kalabalıklar arasında kendi yüreklerini yiyen yamyamlardır."
*. *. *
Bir hastane odasında iki kişiydiler..
İki ağır hasta..
Yoğun bakımda..
Kollarında serumlar..
Baş uçlarında monitörler..
Aylardır yaşam savaşı veriyorlardı..
Duyuyorlar, görüyorlar, konuşuyorlar ama ayağa kalkamıyorlardı..
İki yatalak..
Arkadaş oldular..
Sözleştiler..
Dışarıda gürül gürül akan bir hayat vardı..
Birbirlerine destek olup, iyileşecek ve bu odadan çıkacaklardı..
Birinin yatağı pencerenin önündeydi..
Diğerinin duvarın dibinde..
Pencerenin önündeki sabahtan akşama kadar camdan dışarı bakıyor, gördüklerini duvar dibindeki arkadaşına anlatıyordu..
-Bugün güneş yakıyor. Hastane bahçesindeki çicekler çoğaldı. İnsanlar çiçekleri kokluyor.
-Bugün deniz çok dalgalı. Balıkçı tekneleri kıyıya ulaşmakta zorlanıyor.
-Bugün yağmur çiseliyor. Herkes şemsiyeyle dolaşıyor..
-Dün köpekten kaçan o kedi, şimdi bir kuş yakalamış, salına salına yürüyor..
-Kış geldi artık, kar ince ince yağıyor..
Hergün sabah akşam anlatıyordu..
Duvar dibindeki dışarıdaki yaşamı dinleyerek hayata bağlanıyordu..
Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı..
Hastanede sekizinci ayları dolmuştu..
Pencere önündeki yine dışarıdaki yaşamı anlatırken bir anda rahatsızlandı..
Nefes alamıyordu..
El kol işaretleri yapıyor, duvar dibindekine kurtar beni diyordu..
Duvar dibindeki kapının yanındaki düğmeye bassa hemşireler yetişecekti..
Arkadaşı kurtulacaktı..
Ama basmadı..
Şeytana uydu..
Çünkü pencere önündeki ölürse onun yatağına geçecekti..
Böylece dışarıyı dinlemeyecek artık kendisi seyredecekti..
Pencere önündeki duvar dibindeki arkadaşına baka baka can verdi..
Ertesi gün duvar dibindekinin yatağını pencere önüne taşıdılar..
Nihayet muradına ermişti..
Heyecanla camdan dışarıya baktı..
O da ne!.
Karşısında sadece kapkara bir duvar vardı..
*. *. *
Aristoteles'in sözüdür.
"Hayatta hiç bir şey dostluk kadar değerli olamaz."
Dostlarınızın değerini bilin..
İyi hafta sonları..
(Sedat Kaya, Datça)
27 Mayıs 2017
