Horozgediği Köyü 3 bin nüfuslu şirin bir balıkçı kasabasıyken, 1970’li yıllardan günümüze kadar bölgeye kurulan sanayi tesisleriyle ağır sanayi bölgesi ilan edilmiş, bu ilanla ardı arkası kesilmeyen demir-çelik, petrokimya, rafineri ve gübre fabrikalarıyla bu şirin kasabanın hem çehresi hem de kaderi değişmiş. Kaderi değişmiş diyorum çünkü buraya artık Horozgediği Köyü değil, Kanser Köyü, Ölüm Köyü diyorlar. Çünkü köyde yaşayan her 10 kişiden 8’i kanser. Özellikle soludukları hava yüzünden en çok astım rahatsızlığı ve akciğer kanseri vakaları görülüyor.
Bu hastalıklar ardından ölümleri getirmiş. Kimi gencecik annesini vermiş toprağa, kimi babasını, bacısını, kardeşini...
Köye girdiğinizde ilk anda havada asılı duran ağır lastik ve yanık kokusu insanın genzini yakıyor.
Kahvesinde oturanlar derin bir sessizlik içinde ölümü bekliyor sanki... Tek korkuları çocuklarının, gençlerin kansere yakalanmaması o yüzden çoğu köyden dışarı göndermiş çoluk çocuğunu...
Köyün nüfusu artık 298 kişi...
Kahvede oturanlardan kanser hastası Ali; “ Yıllar önce fabrikalar yokken, burası Türkiye’nin en güzel yerlerinden biriydi. Köyümüze göz koydular, bizlerin buradan gitmesini istediler. Cennet gibiydi köyümüz, ağaçlardaki meyveler buram buram kokardı. Ama bitti. Cennetimiz cehenneme döndü. Artık burası yaşanamayacak bir yer haline geldi.
“Keşke o zamanlar topraklarımı fabrikaya satmasaydım. Paranın sağlık yanında bir değeri yokmuş.”
Önceden evimizin bahçesinde incir ağaçlarımız meyve verirdi, şimdi gelin bakın, üzerleri simsiyah, erikler kömürden simsiyah, zeytinler ağaçta olmadan kuruyup düşüyor. “ diyor...
Köyün dört bir yanı demir-çelik, petro kimya ve gübre fabrikalarıyla, ağır sanayiyle çevrelenmiş durumda. Mantar gibi türüyorlar, sayıları her geçen gün artıyor. Köylüler, devlette hiç bir kuruma seslerini duyuramıyorlar. Adeta ölüme terk edilmiş gibi...
Onları oradan alıp başka bir yere taşımak bile külfet gelmiş...
Ve bu köy yine bir iki haftadır Türkiye’nin gündeminde...
Hani şu Çevre ve Şehircilik Bakanlığının sökümüne izin verdiği ve “900 ton değil, 9 ton asbest var" dediği, Brezilya Donanması’na ait São Paulo adlı asbestli zehir gemisinin sökümüyle ilgili.
İngiltere, Rusya, ABD, İtalya, Kanada, İspanya, Avustralya, Almanya, Fransa, Danimarka, Yunanistan bile kendi ülkesine, denizine ve vatandaşına kıyamayıp bize gönderiyor bu asbestli, kanserojen gemilerini sökmemiz için .
Senin ülkenin denizi, toprağı, havası kirlenmiş, insanları kanser olmuş, ÖLMÜŞ kimin umurunda...
Tıpkı Nazım’ın mısralarında ki gibi;
“ Bu gemi bir kara tabut
Bu deniz bir ölü deniz.
İnsanlar ey, nerdesiniz? Nerdesiniz?”