Ben ne zaman Göztepe denilse, Balıkçı olarak anılan Cevat Şakir’i en iyi anlatan “en sevinçli anınız” sorusuna verdiği yanıtı anımsarım;
“Prosper Marime’nin Karmen’ini Türkçeye çeviriyordum. Esmer güney kızı Karmen, cigaracı dükkanından bir mimoza demetiyle çıkar. Bunu çevirirken benim esmer Bodrum kızlarım saçlarına birer mimoza taksınlar diye Paris’ten mimoza tohumları getirttim, sokaklara diktim, çiçek açtılar. İki Bodrum’lu fukara kızı gördüm bir gün. Başlarına kopardıkları mimoza çiçeklerini takmışlardı, geçtiler. Sevindim. İçimden ‘yaşayın çocuklar’ dedim”.
Balıkçı’nın mimoza tohumu çiçek olmuştu. Çünkü Balıkçı zahmet çekmişti, emek vermişti, gönülden sevdalanmıştı. Kolay değildi tohumun “ha!” deyince çiçek olması.
Göztepe de Türk sporunda mimoza tohumu gibi “ha!” deyince çiçek olmadı, zahmet çekildi, emek verildi. Göztepe’yi kuranlarca gönülden sevdalanıldı. Ve destanlar yaratıldı, efsane olundu.
Ben Göztepe denilince önce Karşıyaka’da ama asıl Göztepe’de ve milli takımda teknik direktörlük yaparken çağdaş anlayışı ile futbolumuza destanlar yazdıran, futbolumuzun mühendisi Adnan Suvari’yi anımsarım.
Ben Göztepe denince, Gürsel ve Güler Aksel kardeşleri, Gürsel Aksel’in Göztepe’ye bir hayat armağan edişini, en etkin rolü üstlenmesini anımsarım.
Ben Göztepe denince “İngiliz Nevzat’ı” anımsarım. Futbolun beşiğindeki İngilizlere, tüm Avrupa’ya futbol resitali sunan Nevzat Güzelırmak’ı anımsarım. İskenderun’dan gelen, futbolcu olan, gol adamı olan, buldozer olan, kral olan Fevzi Zemzem’i anımsarım.
Ben Göztepe denince Atletico Madrid devini yıkan, yüzlerce maçta attığı goller unutulsa bile bir tek bu maç ile “bombacı” unvanını anasının ak sütü gibi hak eden Halil Kiraz anlarım.
Ben Göztepe denince “harika çocuk” Nihat Yayöz, futbolun şairi Ertan Öznur, ölümsüz kaleci Ali Artuner anlarım.
Ben Göztepe denince “Cosmos” Ceyhan Yazar, “Cango” Cenap Öztezel, “Papi” Mehmet Işıkal, “Çarli” Çağlayan Derebaşı, “Tireli” Mehmet Aydın anlarım.
Gülümseyişlerine bir gizli hüzün saklama ustası Amerikalı yazar James Thurber’in, karamsar mı, iyimser mi, kestirmek güç, o güzel “son çiçek” öyküsü daima bir yerlerde, bir takım “kurtarıcı”ların güzellikleri nasıl yok ettiğini vurgular. “Kurtarıcı beklemek” yerine “kurtulmayı hep birlikte gerçekleştirmek” zorlu uğraşlar gerektirir. Yaşamın her alanında olduğu gibi kültür, sanat, spor alanlarında da başarılar, bu zorlu uğraşları göze alanlarındır.
Zorlu uğraşları baş eğmeyenler kazanır.
Göztepe baş eğmeyenlerdendir.