Kış sabahıydı. Nejla, deniz kenarında yürüyordu. Hafif bir yağış başlamıştı. Etraf sessizdi, yalnızca ayak sesleri ve martıların ara sıra yükselen çığlıkları duyuluyordu. Ellerindeki eski kitabı sıkıca kavradı; kapağı, Nazım Hikmet’in ismini altın harflerle taşıyordu.
Nejla, başını gökyüzüne kaldırdı. Yağmur taneleri usulca yüzüne düşerken kendi kendine mırıldandı:
"Hava kurşun gibi ağır!"
Bu dize, kitapta en sevdiği yerlerden biriydi. Nazım’ın kaleminden çıkmış her kelime, ruhuna dokunuyordu.
Bir banka oturdu ve kitabı açtı. Sayfalar arasında dolaşırken gözleri "Sevdalı Bulut" şiirine takıldı. Şiirlerin her biri, yüreğindeki özlemleri ve umutları ateşliyordu.
"Dört nala gelip uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!"
Nejla bir süre gözlerini kapadı ve o dizelerin akışında memleketini düşündü. Babasının doğduğu köyü, annesinin gençliğinde çalıştığı limanı, şehirdeki gürültüyü… “Bizim” dedi sessizce, “bu memleket bizim. Ama nasıl savunacağız?”
Bir an, bankın yanında bir adam belirdi. Yaşlıydı, saçları bembeyaz olmuştu. Elindeki bastona yaslanarak Nejla’ya baktı ve nazikçe sordu:
“Ne okuyorsun evlat?”
Nejla, gülümseyerek kitabı gösterdi.
“Nazım Hikmet. Bugün onun doğum günü. Siz de sever misiniz?”
Yaşlı adamın yüzü aydınlandı.
“Sevmek mi?” dedi. “Nazım’ı sevmemek mümkün mü? Ben gençken, onun şiirleriyle yandık. Onun umutlarıyla direndik. Her sözü bir meşaleydi bizim için.”
Nejla merakla sordu:
“Onunla ilgili bir anınız var mı?”
Adam, gözlerini kısarak uzaklara baktı.
“Anı demeyelim de, onun dizeleriyle büyüyen bir neslin parçasıyım. Nazım, bize yalnızca şiir değil, hayatı sevmeyi de öğretti. Mesela, ‘Yaşamaya Dair’i bilir misin?”
Ve o an, adam, dizeleri kendi sesiyle doldurdu denizin sessizliğine:
"Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi mesela,
Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden
Yani bütün işin gücün yaşamak olacak."
Nejla, adamın sesiyle irkildi. Şiir, o an yeniden canlanmış gibiydi. “Ne güzel söylüyorsunuz!” dedi heyecanla.
Adam gülümsedi. “Bunları unutmamak lazım. Bugün onun doğum günü değil mi? Herkesin bir hatırlaması gerek.”
Nejla, yaşlı adama dönerek başını salladı.
“Evet. Bugün onun günü. Belki de bu şiirler sayesinde, bizler onun hayalini yaşatmaya devam ediyoruz.”
O sırada bir grup emekçi, sloganlarla iş bırakma eylemi yapıyordu. Yaşlı adam ayağa kalktı, işçilere doğru yüksek sesle bağırmaya başladı.
"Açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için
hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor
yürüyor ayakları kan içinde."
Gökyüzündeki yağmur, daha yoğun yağmaya başlamıştı. Nejla kitabını kapattı, ama içinde yeni bir umut ışığı yanıyordu. Nazım’ın dizeleri, geçmişten geleceğe bir köprü gibi uzanıyor, her yeni nesle bir şeyler fısıldıyordu.
Ve Nejla bugün yalnızca bir şairin doğum gününü kutlamamıştı. Aynı zamanda, Nazım’ın o yürekleri ateşleyen dizelerinin hala bir şeyleri değiştirebileceğine inanarak, yaşamayı biraz daha ciddiye almayı öğrenmişti.
#nazımhikmet123yaşında