Bu ülke ne düşmanlıklar gördü, ne düşmanlıklar yaşadı…
Bu kent ne düşmanlar gördü, ne düşmanlıklar yaşadı…
Kurtuluştan sonra ise son yıllarında bu ülke, bu kent kendi yarattı düşmanlarını, düşmanlıklarını.
Kentleri yaşanılır olmaktan çıkarıp rantlara peşkeş çeken siyasetlerin egemen olduğu bir ülkede bir kentte yaşanılanlar kendi insanlarımıza karşı işlenilen suçlar olarak nitelendirilmelidir.
İzmir’de yaşanılan deprem sırasında ortaya çıkan gerçek suçun bugünün değil dünün kent ve ülke yöneticileri tarafından işlendiğidir.
Çarpık kentleşme ve bir ucu ekoloji düşmanlığına varan anlayış ve yapılaşma demokratik kitle örgütleri tarafından yıllardır gündeme getirilmesine karşın uygarlığın simgesi durumundaki bir hüzünler yaşamasına neden olmuştur.
Her türlü acıya karşı durmasını bilen, birlik ve dayanışmanın önder kentlerinden İzmir’in ve İzmirlilerin depreme karşı duruşu, sağduyulu davranışı her türlü övgünün üzerindedir.
Halkımız ile birlikte yerel yöneticilerimizin paniklemeden hayatı sürdürülebilir kılmaları da önemlidir.
Türkiye’yi Beton Kent’e dönüştüren estetik anlayıştan yoksun bir anlayışın İzmir’de de egemen olmaya başlamasının engellemesinin gerektiği artık çok açık bir şekilde anlaşılmıştır.
Gökdelenler kenti yapılmak istenen İzmir’in mezarlıklar kenti olmasını engellemek için tüm İzmir’in, İzmirlilerin ayağa kalkması gerekiyor.
Yurttaşlarımızı yapısal bilinçten yoksun müteahhitlerin insafına bırakmak bu ülkeye yapılan en büyük kötülük olacaktır.
Bu nedenle İzmir önce yaralarını sarmalı sonra gelecekte oluşabilecek afetlere karşı en önemli önlemi olarak; doğanın tahrip edilmesine karşı, gökdelenler şehri olmasına karşı etkin bir mücadele sürdürmeye başlamalıdır.
Haydi İzmir Haydi
Ayağa kalkın.