Kafkas savaşında teğmen.
Çanakkale’ye üsteğmen, Kurtuluş Savaşı’na ise yüzbaşı olarak katıldı.
Bedeninde üç cepheden üç kurşun yarası taşımıştı.
Her kurşun için üniformasına üç kurşun yarası taşımıştı.
Her kurşun için üniformasına bir yıldız takmıştı.
Savaşmak için cepheye gitmek istemesine rağmen Ankara’nın emriyle, gizli görevle İzmir’de kalmıştı.
İstihbarat için çalışırken adı Gavur’a çıkmıştı.
Sonra Yunanlılar tarafından tevkif edilmiş Atina’ya gönderilmişti.
Esir listesinde Trikopis’e karşılık olarak onun ismi yazacaktır.
Artık Gavur değil Albay Mümin Bey’di.
Van Bölgesi kumandanı olarak üniformasını giymişti.
Derler ki; ömründe iki kez gözleri dolmuştur. Biri Atina’ya esir olarak götürüldüğü gün gemi ambarına atılmadan önce son kez İzmir’ini gördüğü diğer yeğeni Galatasaray’lı Lütfü’nün milli formayı giydiği zamandır.
O Lütfü, Laplap Lütfü, Lütfü Aksoy, İsmail Aksoy ile Zeynep Aksoy Yenilmez’in babası Kafkas’ın, Karşıyaka’nın Yeşil Kırmızılı formanın, İzmir’in efsanelerindendir.
“Vefatımda Bayrağı gönderden indirmeyin” diye vasiyet etmiş, “Biz ölür gideriz ama bayrak hep yüksekte olmalı” demişti.
Size yüzlerce, binlerce Mümin sayabilirim.
Tıpkı bayrağı düşürüp, çiğnetenleri sayabileceğim gibi.
Sanıyorlar ki kutsal bildikleri savaş bitmiş Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet yıkılmıştır.
Yıkılacak olan bir şey varsa o da şeriat özlemcilerinin başına gökkubbenin yıkılacağıdır.
Gün gemi azıya alan karşıdevrimcilere karşı umutsuzluğa düşmeden Gavur İzmir’in Gavur Mümin’i olma günüdür.
Ağladığımız görülmemiştir.
Gavur Mümin’in gözyaşları, gözyaşlarımızdır.