Datça’da 5 ay öncesi, serin bir eylül gecesiydi. Milli basketbolcu İlkan Karaman, yeni taşındığı evin önünden geçen sessiz yolda yürürken, yıllarca peşinden koştuğu topun aksine bu kez hayatında ilk defa gerçekten durup dinlenmiş gibi hissediyordu kendisini.
Fenerbahçe, Beşiktaş, Karşıyaka gibi bir çok takımda geçirdiği o yorgun yıllardan sonra belki de ilk kez yıldızlarla dolu gökyüzüne baktı, ayaklarının altındaki taşların çıkardığı çıtırtılar bile huzurun bir parçası gibiydi. Kısa bir an, o gece hayatını değiştirebilecek hiçbir işaretin olmadığını düşündü. Ama hayat, işaretleri her zaman göstermiyordu.
O sırada birkaç kilometre ötede, Emre Ali Önder, arabanın direksiyonundaydı. Bütün günün yorgunluğu üzerine alkol almış, zihnindeki karmaşayı dağıtmak için geceyi kucaklayarak annesine bir uyku ilacı götürmeye karar vermişti. Direksiyona geçtiğinde, bu kararın ne kadar ağır sonuçları olabileceğini bilmiyordu. Kafasında yankılanan düşünceler ve alkolün tatlı sersemliği, frene bastığı an yerini soğuk bir gerçekle değiştirdi. Araba kaydı, refüjü aştı, kontrolsüz bir hızla yolun karşısına geçti ve bir hayatın tam ortasında durdu.
İlkan’ın bedeni yere serildiğinde, gecenin sessizliği bir çığlık gibi yankılandı. Emre, arabadan indi, etrafına bakındı. Elindeki tüm mazeretler birdenbire bu sessizlikte anlamını yitirmişti. Ama korku, insanın kararlarını bulanıklaştıran en güçlü histi. Kaçtı. Hedefi hastaneye gitmekti, ama vicdanını oraya ulaştırmak için yeterince hızlı olamayacağını çoktan anlamıştı.
Polis onu Datça Devlet Hastanesi'nin önünde buldu. Emre’nin kanındaki 1.19 promil alkol, İlkan’ın hayatını kaybettiği noktaya kadar dökülen kanın nedeniydi. Tüm olan bitenin ardından, Emre'nin söyledikleri basitti.
"Amacım kaçmak değildi. Alkollüydüm, hata yaptım, üzgünüm.”
Adaletin soğuk duvarları arasında, İlkan’ın ailesi hayatın onlardan aldığı oğullarını geri almayı umarak bekliyordu. Karşılarında, çaresizlikle ayakta durmaya çalışan Emre vardı. Avukatı, onun da bir insan olduğunu, bir hata yaptığını, ama bunu telafi etmek için bir fırsat verilmesi gerektiğini söyledi. İlkan’ın ailesinin gözlerindeki hüzün, bu telafinin hiçbir zaman mümkün olamayacağını haykırıyordu.
Hakim kararını verdi. Emre tahliye edilecekti. Haftada iki gün imza verecek, yurt dışına çıkamayacaktı.
"Adalet yerini buldu," dedi birileri. Ama İlkan’ın annesi, bu kelimelerin onun için hiçbir anlam ifade etmediğini sessiz bir çığlıkla anlatıyordu. Oğlunu kaybettiği günden beri gece yastığa başını koyduğunda hep aynı soruyu soruyordu: “Adalet kime göre, neye göre?”
Şimdi Datça sokakları, adaletin sorgusuzluğunu sorguluyor. Çünkü bazen en yüksek çığlık, bir insanın içindeki derin sessizlikte yankılanır.
İlkan Karaman, yalnızca hayatını değil, adaletin ne kadar kırılgan olduğunu da kanıtlayarak bu dünyadan ayrıldı. Geriye, yıldızlarla dolu bir gece ve o yıldızlara bakıp, “Gerçekten adil bir dünya mümkün mü?” diye soran sessiz tanıklar kaldı.