9 Eylül, efelerin emperyalistlere, partizanların faşistlere karşı zafer kazandığı gündür.
9 Eylül, çelikten çok daha güçlü yürekleri ile özgürlük uğrunda ölen ölümsüzlerin saygı ile anılacağı gündür.
9 Eylül; Türkiye’nin emperyalistlere karşı kazandığı savaşın bayrağının İzmir burçlarına çekildiği gündür.
“Ve kılıçları / nalların / ellerin / ve gözlerin parıltısı / art arda çakan aydınlık bir bütündü. / Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü / ve şu türküyü duydu: Dört nala gelip Uzak Asya’dan / Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan / bu memleket bizim. / Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak / ve ipek bir halıya benzeyen toprak / bu cehennem bu cennet bizim / Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu / bu davet bizim. / Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşcesine / bu hasret bizim.”
Nazım Hikmet Kurtuluş Savaşı’nı destanlaştırırken, dayısı Ali Fuat Cebesoy Milli Mücadele hatıratında bir başka anlamlı olayı anlatıyor: “Dondurucu bir soğuk vardı. Cephane taşıyan bir kağnının başında duran ihtiyar bir anneye yaklaşıp sormuştum:
-Nine, üşüyor musun? Şu cevabı vermişti;
-Hayır oğul, üşümüyorum. Düşman, topraklarımıza ayak bastığından beri içim yanıyor.”
Anadolu’nun emekçi kadınlarının Kurtuluş Savaşı’na ne büyük heyecan ve fedakarlıkla katıldığı bu olayla tarihleşiyor. Anadolu kadınları Sivas Müdafa-i Hukuk Vatan Cemiyeti, Meclis’e telgrafla “Giydiğiniz kefen, yediğiniz zehir olsun…Saldırgan düşmanları defediniz” diyordu.
Emperyalizme karşı gençler de kurtuluş mücadelesinde üzerine düşen görevi yerine getirdi.
12 Martların, 12 Eylüllerin faşizmine karşı direnen öldürülen, asılan devrim şehitlerinin dedeleri, 1919’ların Türkiye gençliği olarak halkına layık bir gençlik olduğunu ispat etti.
Nazım Kurtuluş Savaşı Destanı’na “Hikaye-i Karayılan” ile başlıyor: “Ve çetesinin başında yıllarca namı yürüyen / Karayılan’ı / Anteplileri / ve Antep’i aynen duyup işittiğimiz gibi / destanımızın birinci babına koyduk….”
Türkiye 1919’da başlayan emperyalist kuşatmayı dört yılda kırdı, parçaladı.
Bir 9 Eylül günü süvarilerin İzmir’e girmesiyle emperyalistlere karşı savaş kazanıldı.
“Nal sesleri sönüyor perde perde / Atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde / Atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde / Atlılar atlılar kızıl atlılar / Atları rüzgar kanatlılar…”
Lazlar, Laz horonuna çıksın, Kürtler, Kürt horonuna. Bir kaşık vuralım ki silah çatar gibi paralansın. Kastamonu uşağı Sepetçioğlu’na kalksın, Ankaralı misket’ e, Yozgatlı Çiçek Dağı’na, İzmirli zeybeğine, Erzurumlu barına..
“Sonra / sonra 9 Eylül’de İzmir’e girdik / Ve Kayserili bir nefer / Yanan şehrin kızıltısı içinden gelip / Ve öfkeden, sevinçten, ümitten ağlaya ağlaya / güneyden kuzeye / doğudan batıya / Türk halkıyla beraber seyrettik rıhtımdan Akdeniz’i / Ve biz burada bitirdik destanımızı…”
9 Eylül’lerde düğün kuralım dostlar.