8 Mart, her ne kadar içi boşaltılarak kapitalizmin nemalandığı bir günmüş gibi gösterilmeye çalışılıp, anlamı yok edilmeye çalışılsa da gerçekte tam da kapitalizme ve onun yarattığı sömürü düzenine tepki olarak ortaya çıkmış, yüzlerce yıllık Kadın direnişinin ve mücadelesinin sembolü olmuştur.
8 Mart 1857; ABD’nin New York kentinde, konfeksiyon ve tekstil fabrikasında çalışan işçi kadınların, insanlık dışı çalışma koşullarına, eşit işe eşit ücret, oy kullanma hakkı, kadın-erkek eşitsizliğinin ortadan kaldırılması, erkek patronların tacizine karşı grev başlatarak direnen ve bu uğurda yanarak can veren 129 kadının ve tüm dünyadaki kadınların direnişinin, mücadele günüdür.
Dünyadaki en büyük kadın hakları savunucuları olan Rosa Luxemburg ve Clara Zetkin Almanya’da Sosyal Demokrat Parti’nin önde gelen kadın liderleridir. Rosa Luxemburg, azgın savaş tamtamcıları karşısında barışı savunarak, barışseverleri örgütlemiş ve I. Dünya Savaşı’na şiddetle karşı çıkmıştır.
Clara Zetkin, 8 Mart 1857’de yaşananları unutmamış,yanarak ölen 129 kızkardeşinin anısını yaşatmak için, 1910 yılında Kopenhag’da toplanan “2. Enternasyonele Bağlı Kadınlar Toplantısında” 8 Mart gününün “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak anılmasını önermiş ve bu önerisi oy birliği ile kabul edilmiştir.
Türkiye’de ise ilk kadın hareketleri,
Dünya’daki en büyük devrimci lider Mustafa Kemal Atatürk’ün, emperyalizme karşı mücadelesine omuz veren Şerife Bacı, Halide Onbaşı, Halime Çavuş, Nezahat Onbaşı, Çete Emir Ayşe, Kara Fatma Seher Erden, Gördesli Makbule ve Tayyar Rahmiye gibi pek çok kadın kahramanlarımız tarafından başlatılmıştır.
1921 yılına gelinceye kadar münferit girişimlerde bulunulsa da 8 Mart Türkiye’de ilk kez Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova kardeşlerin girişimi ile kutlanmış, ancak sonradan uzun yıllar 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamalarına izin verilmemiştir.
1923’te, henüz Cumhuriyet ilan edilmemişken, Nezihe Muhiddin ve on üç kadın arkadaşı kadınların siyasal haklarını savunmak amacıyla Kadınlar Halk Fırkası adı altında bir parti kurdular. Kuruluş talepleri sekiz ay sonra “kadınların henüz oy hakkı olmadığı” gerekçesiyle red edildi. Bunun üzerine parti programından kadınların seçme ve seçilme hakları çıkarılarak, Kadınlar Halk Fırkası, Türk Kadınlar Birliği adıyla derneğe dönüştürüldü.
1934 yılında Mustafa Kemal Atatürk, tüm Dünya’ya öncü olacak bir karara imza atarak devrimlerinin en önemlisini siyasi alanda gerçekleştirdi ve siyasi alanda Türk kadınlarının kendilerini temsil etmesi için 5 Aralık’da kadınlara “Seçme ve Seçilme Hakkı” verdi.
1975 yılına gelindiğinde ise, bir sivil toplum örgütü olan İlerici Kadınlar Derneği’nin faaliyetleri etkili olmuş, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü tekrar meydanlarda kutlanmaya başlanmıştır.
12 Eylül 1980 darbesi sonrası, askeri cunta yönetimi tarafından 8 Mart Kadınlar Günü’ne yönelik dört yıl boyunca hiçbir kutlamaya izin verilmemiş, 1984 yılından itibaren oluşan nisbi özgürlük ortamında kutlamalar tekrar başlamış olup, günümüze kadar çeşitli STK’lar ve kadın örgütleri tarafından kutlanmaya devam edilmektedir.
Günümüz Türkiye’sinde, fırsat eşitliğinin sağlanmaması nedeniyle kadınlarımız eğitim haklarından yoksun kalmakta, istihdam olanaklarından yararlanamamakta, yönetim ve karar alma mekanizmalarında yeterince yer alamamaktadırlar. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği kadına yönelik ayrımcılığa ve şiddete neden olmaktadır.
Ülkemizde özellikle kadın cinayetlerinin bir türlü önlenememesi hatta tam tersi artarak devam etmesini endişeyle izlemekteyiz.
Kadına yönelik şiddet, cinayet ve istismar artışlarının nedeni yasaların veya cezaların yetersizliği değil, kadını eşit ve özgür bir birey olarak görmeyen zihniyetin! beslendiği, güç aldığı sosyal ve siyasal ortamdır. Bu ortamın sorgulanması yapılmadan kadın hakları ihlallerinin önlenmesi mümkün değildir.
Bu nedenle ülkemizde, acil olarak ve aile içinden başlayarak, kamusal alana yayılan cinsiyet ayrımcılığına ve eşitsizliğine neden olacak politikalarının sonlandırılması gerekmektedir.
Kadınları toplumsal hayatın dışına iten ayrımcı ve cinsiyetçi politikalardan bir an önce vazgeçilerek, kadınların siyasal, sosyal ve ekonomik alanda eşit olarak yer almasını sağlayacak politikalarının samimiyetle uygulanması bir zarurettir.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca cinsiyet temelinde ayrımcılık yapmayacak mekanizmalar derhal oluşturulmalıdır. Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinde kadının eşit ve özgür bir birey olduğu, devletin tüm kurum ve kuruluşlarınca içselleştirilmeli ve kadın haklarına aykırı hiçbir söylem ve eyleme asla izin verilmemelidir.
6284 sayılı yasaya yönelik tartışmalardan vazgeçilmeli, bu yasanın eksiksiz olarak uygulanması sağlanmalıdır.
Kadına karşı ayrımcılığın ortadan kalktığı, kadının eşit ve özgür bir birey olarak var olduğu, kadın haklarının ihlal edilmediği, barışın, özgürlüğün, demokrasinin sağlandığı bir Türkiye ve Dünya için Mustafa Kemal Atatürk’ün Devrimlerine ve Laik Cumhuriyete bağlılıkla, MÜCADELE VE DAYANIŞMAYI SÜRDÜRMELİYİZ.