Toplantıya İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel'in konuşması damga vurdu. Davalar açılmasına karşın dava bitene dek söküm işlemlerinin yapıldığını söyleyen Başkan Yücel, geminin limana yanaştırılmamasını ve sivil itaatsizlik eylemleri yapılmasını söyledi. Başkan Soyer ise bireysel olarak karşı dava açacağını söyleyerek tüm İzmirlilere dava açması için çağrı yaptı.
İzmir'in Aliağa ilçesinde geçtiğimiz günlerde gündeme gelen 'asbestli gemi sökümü' (NAe Sao Paulo) tartışmaları hız kesmeden devam ediyor.
Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar’ın "Radyasyonlu, nükleer atıklı, asbestli gemiler, Aliağa'da sökülüyor, çevre kirletiliyor, şeklinde bir görüş var. Bu bir algıdır. Oysa Aliağa, gemi söküm konusunda o kadar çok iyi ki, kimsenin, hiçbir ülkenin alamadığı sökülecek gemileri, Aliağa alıyor" ifadelerini kullandığı ve işlem kapsamında meslek odaları ve STK’ların eylem yaptığı süreçte yeni bir gelişme yaşanmıştı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nca bir tehlike bulunması durumunda geminin söküm işlemlerine başlanılmayacağı ifade edilirken, söküm işlemini gerçekleştirecek olan firma yetkilileri ise iddia edilen asbest oranının gerçeği yansıtmadığı yönünde açıklama yapmış ve halen Brezilya'da olan geminin ay sonunda yola çıkacağı ve 1-1,5 ay içerisinde İzmir'e geleceği ifade edilmişti.
Açıklama sonrası tartışmalar alevlenirken, bugün TMMOB ev sahipliğinde bir basın açıklaması daha düzenlendi. Açıklamaya TMMOB İl Koordinasyon Dönem Sekreteri Aykut Akdemir’in yanı sıra, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir Tabip Odası Başkanı Süleyman Kaynak ve İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel katıldı.
Düzenlenen basın toplantısında hazırlanan ortak metni katılımcılar adına TMMOB İl Dönem Sekreteri Aykut Akdemir okudu, açıklama sonrası ise basın mensuplarının soruları yanıtlandı.
KAYNAK: ÇEVRE POLİTİKALARININ GÖZDEN GEÇİRİLMESİNE VESİLE OLUR
Süreç hakkında değerlendirmede bulunan Tabip Odası Başkanı Süleyman Kaynak, “Burada bir gemiden bahsediliyor. Aslında sadece bir gemi değil, Aliağa’daki gemi söküm alanlarının koşullarını da değerlendirmemiz gerekiyor. Burada insan sağlığı için başta asbest olmak üzere insan sağlığını, bu alanda çalışan insan sağlığına olumsuz etkiler yapacak pek çok maddenin bu atıklarla birlikte ülkemize girdiğini görüyoruz. Türkiye'de atık politikasının yeniden gözden geçirilmesi ve zararlı atıklar ile ilgili yönetmeliğin yeniden yürürlüğe konulması gerekecek. Bu gemi belki de Türkiye’deki çevre politikalarının yeniden gözden geçirilmesi için bir vesile olacaktır” dedi.
YÜCEL: GEMİNİN LİMANA YANAŞMASINI ENGELLEMEK GEREKİYOR
İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel ise geminin limana yanaştırılmaması gerektiğinden bahsederek “Sürece ilişkin kaygılarımızı paylaştık… Her yeni gemide her yeni olayda duyarlılığımızı dile getirip davalar açıyoruz. Açtığımız davalara çıkan kararlar haklılığımızı gösteriyor ancak biz o kararları uygulayana kadar işlemler tamamlanmış oluyor. Bu anlamda çalışan ülkelere baktığınızda bile Türkiye'nin içinde bulunduğu riski anlamak mümkün. Bu tür çalışmaların daha sıkı koşullarda yapıldığı ve çok az sayıda ülkede bu işlemlerin yapıldığı görülüyor. Lideriz ancak sanırım bu sefer insanlara zarar veren işlerde lideriz. Ben Baro Başkanıyım, dava yolunu önermemiz gerekiyor ancak bu sefer ülkemizde farklı bir yol gösteriyoruz. Süreç bize davaların yavaşlığı konusundaki süreçler bize bunun yeterli olmadığını gösteriyor. Bu kez farklı bir yola ihtiyaç var. O tesis yanaşan ve demir atan gemi sökülüyor. Sökülmesin istiyorsak bu kez daha büyük mücadeleye ve sivil itaatsizliğe ihtiyaç var. Yurttaşlarımıza ve kurumlarımıza görev düşüyor. Biz üstümüze düşen görevi zaten elimizden geleni yapacağız. O alanın küçük büyük tekneler ile doluşması ve geminin limana yansımasını engellemek gerekiyor” dedi.
SARI YELEKLİLER ÖRNEĞİ
Baro Başkanı Özkan Yücel ise, “Sokaklar özgürleştirir derdi sarı yelekliler. Ne bekliyorlar ya, daha ne olması lazım. İnsanın doğasına saygılı bir iktidardan bahsetmemiz lazım. Tüm bu söylediklerimizden habersiz olmaları imkansız. Tüm bu süreçlere ve şimdiye kadar gelen İKİ geminin söküldüğünü gördük. Bunun ancak başka bir mücadele ile çözüleceği görülüyor. Elbette ki hukuksal süreçleri işleteceğiz ancak yurttaşlar olarak daha büyük sesi çıkarmamız gerekiyor. O geminin buraya sokulmayacağına ilişkin bir işarete ihtiyacımız var” dedi.
BAŞKAN SOYER: İZMİR SAHİPSİZ DEĞİL
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ise bireysel olarak dava açacağını vurgulayarak şunları söyledi:
“İki başlığı var bu hikayenin. Birincisi bu geminin kendisi, diğeri de Aliağa söküm tesisleri. Gemi ile ilgili bakanlığın yaptığı açıklamalar hiç güven vermiyor. Bakan ‘gemiyi gezdiririm’ dedi. Geminin tehlikeli atık envanterini çıkarılan firma girilemeyen yerlerin olduğunu söylüyor. Biz nasıl girip gezeceğiz? Hindistan tarafından geminin kabul edilmemiş olması da onur kırıcı. Gemi boyutu son derece güven vermeyen ve şaibeli bir açıklama ile yürüyor. Aliağa’da 40 yıldır devam eden gemi söküm süreci var. 22 tesisi var ve 8’i sadece AB normlarına uygun işlem yapıyor. Yani 3’de 2’sinin neye göre çalıştığı belli değil. ÇED’den muafiyet almış bu alan. Mandıra açarken bile ÇED raporu almanız geliyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Her iki başlıkta da mücadeleyi sürdüreceğiz. Aliağa ile ilgili yeni düzenlemeler yapılmasının önünü açacağız. Seferihisar'da Orkinos Çiftlikleri ile ilgili mücadele ederken bana ne yapıyorsun diye sorarlardı... Bende mücadele diyoruz derdim. Bundan gurur duymuyoruz. Çevreyi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan korumamamız lazım. Sağduyuya ve çevreyi korumaya davet ediyoruz bakanlığı. Biz elimizden geldiğinde gücümüz yettiğince şeffaf ve İzmirlinin içine sineceği, kimsenin kuşku ile baş başa bırakılmayacağı bir süreç istiyoruz. Ben Tunç Soyer olarak da kişisel dava süreci başlatmayı düşünüyorum ve tüm İzmirlileri de bu dava sürecine dahil olmaya davet ediyorum. İzmir sahipsiz değil” ifadelerini kullandı.
Süreç içinde yasal engellerin olmaması durumunda nasıl bir rota izleneceği yönündeki soruya yanıt veren Soyer yanıt verirken, “İstişare yapıyoruz. Gemi daha çıkmadı. Çıkıp buraya gelişi en az 45 gün… Biz bugün itibari ile bakanlığı, bu konun yetkililerine devlete burana çağrı yapıyoruz. Böyle cereyan etmesin, bu gemi çıkmasın diyoruz. Bütün bunları onlar da duyuyor. Onların geliştireceği inisiyatifi göreceğiz. Biz de bunun üzerine yapılan davranışa göre bir durum göstereceğiz” diye konuştu.
DAHA TİTİZ OLACAĞIZ
İzmir’de 30 Ekim depremi sonrası yaşanan ‘asbest’ konusunda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yeteri kadar dikkatli davranıp davranmadığı yönündeki soruya da yanıt veren Soyer, “Düşünmüyorum ancak bundan sonra bilmediğimiz birçok şeyi öğrendik. Bundan sonra çok daha koruyucu ve titiz olacağız” ifadelerini kullandı.
MÜCADELEYİ ULUSLARARASILAŞTIRACAĞIZ
İzmir’de değil tabii ki sadece Uluslararası çevre ve doğa duyarlılığı taşıyan birçok kurum ile temas halindeyiz. Greenpeace ile temas halindeyiz. Mümkün olduğu kadar bu mücadeleyi uluslararasılaştıracağız. Bu sadece İzmir’in değil bütün dünyanın meselesi” dedi.
AKDEMİR: ALİAĞA BAŞKA ÜLKELERİN ÇÖPLÜĞÜ DEĞİLDİR
Hazırlanan ortak basın metnini TMMOB İKK Dönem Sekreteri Aykut Akdemir okurken, şu ifadelere yer verdi;
“Aliağa Bölgesinde yaşanan çevre ve halk sağlığına yönelik olumsuzluklar yıllardır dile getirilmektedir. Aliağa ilçesinde Nemrut körfezinde yaklaşık 380 000 m2 arazi üzerinde 22 adet gemi söküm tesisinde yılda yaklaşık 900 000 ton hurda gemi sökülmekte, parçalanarak özellikte demir-çelik sektörü için hammadde girdisi sağlanmakla birlikte, gemi sökümünün yarattığı çevre kirliliği ve işçi sağlığına yönelik oluşturduğu riskler bölge için ciddi bir sorun olmaya devam etmektedir. Gerçekleştirilen uygulamalar ile ilgili olarak karşımıza çıkan tablo ve yaşanan örnekler de kaygılarımızı ve haklılığımızı arttırmaktadır.
Hurda gemi söküm işlemleri, çevre ve insan sağlığı açısından kirletici unsurlar taşıması nedeniyle, kontrol altında bulundurulması ve çevre açısından gerekli önlemlerin alındığı bölgelerde yapılması gereken çevresel riski yüksek faaliyetlerdir. Genellikle 20 yaş ve üzeri gemilerin yapımında izolasyon maddesi olarak kullanılan asbestin sökülmesi, geçici ve nihai depolanması, hurda gemilerde faaliyet türlerine göre farklı türde atıkların, kazınmadan kesilen ve civar hurda metal fabrikalarında ergitilmeye yollanan kurşun ve kurşun kadmiyum boya başta olmak üzere ağır metallerin, madensel yağların, Poliaromatik Hidrokarbonların (PAH), PoliklorlüBifenillerin (PCB), tehlikeli atıkların önemli ölçüde çevre kirliliği oluşturma riski bulunmaktadır. Çevresel riski yüksek olan ve gerçekleştirilmesi halinde gerekli özel önlemlerin alınması ve uygulanması maliyetleri de yüksek olan gemi söküm sektörü Avrupa ülkelerinde tercih edilmemektedir. Çin endüstriyel gemi sökümünden 2018'de çekilmiştir. Türkiye'nin lider olarak yer aldığı Gemi Söküm Sektörünün yapıldığı diğer ülkelerin Pakistan, Hindistan ve Bangladeş gibi ülkeler olması bu liderliği sorgulatmaktadır.
Tehlikeli atıkların sınır ötesi taşınması ve bertarafı ile ilgili 1992'de imzalanan ve ülkemizin de taraf olduğu Uluslarası Basel Sözleşmesı ve 31 Mart 2017 tarihinde ise Gemilerin Güvenli ve Çevreye Duyarlı Geri Dönüşümü hakkında Hong Kong Uluslarası sözleşmelerinin amacı insan sağlığına, güvenliğine ve çevreye karşı bir risk oluşturmayacak şekilde faaliyet göstermelerini sağlamak amacıyla gemiler ve gemi Söküm tesisleri için standartları belirlemektir.Bu çerçevede
1) Söküme gelen gemilerin yapısında ne tür tehlikeli maddeler kullanıldığı ve bununla ilgili envanterinin çıkartılması, gemilerin tehlikeli atıklardan arındırılması zorunludur.
2) Gemi geri dönüşüm planı özel olarak her gemi için detaylı olarak hazırlanmalıdır.
3) Planda Geri Dönüşüm Tesisi içerisinde geri dönüşümü yapılamayacak tehlikeli maddelerin bertaraf edilmesi veya çevreye zarar vermeyecek şekilde muhafaza edilmesi net olmalıdır.
Barselona Sözleşmesinin bilinen protokollerinden biri “Akdeniz’de Tehlikeli Atıkların Sınırötesi Hareketleri ve Bertarafından Kaynaklanan Kirliliğin Önlenmesi Protokolü" olarak da bilinen İzmir Protokolüdür. Türkiye'nin himayesinde, 1996 yılında İzmir'de imzalanmış ve 2011 yılında yürürlüğe girmiştir. İzmir Protokolü kapsamında Türkiye bir Taraf olarak (Avrupa Topluluğu üyesi olmayan) tüm tehlikeli atık ithalatını ve transit geçişini yasaklayacağını belirtmiştir.
Gemiler ancak bu şartlar altında Ülke karasularına alınıp, baştankara yapılarak söküm iznine tabi tutulabilecektir. İdari prosedürün amacı hem tehlike arz eden sektör faaliyetini kontrol altında tutmak hem de çevre ve insan sağlığının korunmasını sağlamaktır. Ancak yaşanan süreçler gemi söküm işlemlerinin ulusal ve uluslararası mevzuata uygun ve şeffaf bir şekilde yürütülmediğini göstermektedir.
Gemi geri dönüşüm faaliyet alanında da Uluslararası Sözleşme ve ulusal mevzuat hükümlerini dikkate almaksızın, içeriğinde sağlığa ve çevreye zararlı maddeler içeren gemiler bir kısım yollar ile karasularına getirilmekte ve bu usulsüzlüklerin ortaya çıkışını engellemek adına büyük bir hızla bu kirli gemiler söküme alınmaktadır.
Farklı türlerde tehlikeli madde içeren gemilerin denizin içerisinde ve karada sökülmek suretiyle gerçekleştirilen sökme işleminin karada ve denizde yarattığı çevre kirliliğinin yanı sıra binlerce ton metal içeren gemileri denizde ve/veya kumsalda oksijen kaynağı ile kesme yöntemi ile yürütülen çalışmalarda hava kirletici bileşenleri atmosfere verilmektedir. Aliağa’da gemi söküm faaliyetleri kaynaklı çevresel ve sağlık riskleri karnesi de kuşkuları büyütmektedir.
2015 yılı Ocak ayında Aliağa’ya getirilen zehir yüklü gemi Kuito, mevzuat hükümlerine aykırı olarak ülke karasularına getirilmiş, Çevre Mühendisleri Odası ve İzmir Barosu’nun yürüttüğü hukuki süreçlere rağmen baştankara edilerek çok kısa süre içerisinde sökülmüştür. Söküm işlemi tamamlandıktan aylar sonra İzmir 3. İdare Mahkemesi tarafından yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir. Sökümü yapılan gemiden çıkan atıkların türü ve miktarı, nasıl bertaraf edildiği, radyoaktivite içerip içermediği, sökülen parçaların nereye gönderildiği yönünde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Kuito Gemisi ile yaşanan süreç 2016 yılında ETHANE adlı sıvılaştırılmış doğal gaz tankerinin sökümü sırasında da yaşanmış, açılan davalar ve alınan yürütmeyi durdurma kararlarına rağmen Gemi Sökümü gerçekleşmiştir.
Son günlerde SÖK Denizcilik tarafından açık arttırma yolu ile satın alınarak Aliağa’ya söküm için getirileceğine dair haberler paylaşılan ; yapımına 1957 yılında yapımına başlanarak, 1960 yılında tamamlanan, 1963 -2000 yılları arasında Fransız Donanmasında sonra Brezilya Donanmasında kullanıldıktan sonra hurdaya ayrılan Uçak gemisi Sao Paulo’nun, 2007'de sökülen CLEMENCEAU adlı geminin ikizi olan geminin İMO NO: MMSI 710442000 PWSP kaydının bulunduğu bilinmektedir. Yapım yılı da göz önünde bulundurulduğunda, asbest ve radyoaktivite dahil olmak üzere önemli miktarda tehlikeli ve zararlı atık içerdiği, söz konusu geminin savaş gemisi olması itibari ile nükleer denemelerde kullanıldığı iddialarına dair belgeler bulunmaktadır. Yapım yılı ve teknolojisi göz önüne alındığında yüksek miktarda tehlikeli ve zararlı atık içeren bu gemi ile ilgili iddialar ve belgelere göre, çevreye ve canlı yaşamına telafisi mümkün olmayan zararlar vereceği bilinen bir gerçektir.
Geminin alım fiyatı ton başına 75 $ olduğu iddia edilmektedir. Gemi Söküm Sektöründe ortalama metal fiyatının ton başına 450$ olduğu bilinmektedir. Satın alma fiyatı piyasa ortalamalarının çok altında olan bu geminin fiyatı “ucuzdur vardır bir hikmeti” sorusunu da gündeme getirmektedir.
Söz konusu gemi tehlikeli atıklardan ve kontamine olmuş yapılardan arındırılmış mıdır? Arındırılmış ise bu atıklara dair bertaraf belgelerinin paylaşılması gerekmektedir. Gemiye Ait IHM Belgesi (Tehlikeli Atık Envanteri) ve Gemi Söküm Planı paylaşılmıştır. Geminin basına yansıyan IHM Raporlarında belirtilen asbest ve diğer tehlikeli atıklar ile ilgili değerlendirmelerde benzer gemiler ile karşılaştırıldığında atık türleri ve miktarlarına ilişkin eksiklikler göze çarpmakta, atık yönetim planı ve bertaraf sürecine ilişkin değerlendirmelerin bulunmadığı görülmektedir.265 metre uzunluğu, 32 grosston ağırlığındaki, 62 yıllık, onlarca nükleer teste katılmış bir savaş gemisinin içinde alınan örnek sayısı ve yerleri hakkında söz konusu envanter ve planlarda gemideki atıklara ait bilgilerin ve ölçümlerin yetersiz olduğu görülmekte, firmaların da doğruluk teyidine ilişkin beyanları kuşkuları büyütmektedir. Sao Paulo özelinde bu belgelerdeki ölçüm, metot ve bulgular bu konunun uzmanları tarafından, dava süreçlerinde de ayrıntılı incelenecektir.
Geminin atık envanterine ilişkin bilgilerin paylaşılmaması, asbest dışında gemide bulunması muhtemel diğer tehlikeli zararlı atıklara ilişkin bilgilerin göz ardı edilmesi kuşkuları büyütmektedir.
Yapılan açıklamalarda 600 ton yerine 9,6 ton asbest olduğu ifade edilmiştir. Asbest varlığı ve bertaraf yöntemleri maliyeti ile birlikte rakamın değeri tehlikenin büyüklüğünü değiştirmemektedir. 9,6 ton değerinin nasıl neye göre belirlendiği de tartışmalıdır. Gemide sadece asbest tehlikesi bulunmamaktadır. Bakan tarafından yapılan açıklamalarda “gemi geldiğinde gazetesi ve ilgilileri gezdiririz” cümleleri ile konunun ciddiyetinden uzak, diğer tehlikeli ve zararlı atıkları göz önünde tutmayan, analiz bilgi ve belgelere dayanmayan tutum ve davranışlar da sürecin titizlikle yönetimi noktasında kuşkuları büyütmektedir.
SÖK Denizcilik tarafından ihale 18 Mart 2021 de kazanıldığı bilgisi bulunmaktadır. Oysa gemiye ait ilk IHM 4 Haziran 2021 tarihlidir. Buna göre gemideki tehlikeli atık envanyeri ve miktarını görmeden yapılan bir satış işlemi ve düşük fiyat değerlendirildiğinde; ortaya çıkan atık miktarları ile bertarafı ve maliyeti arttıracak olan çevreye duyarlı söküm işleminin nasıl ve hangi koşullarda gerçekleştirileceği belirsizdir, maliyetinin bedeli çevre ve halk sağlığı mı olacaktır.
Çevre Kanunu’nun 13. Maddesine göre tehlikeli atıkların ithalatı yasaktır. Aynı şekilde, ülkemizin de taraf olduğu Tehlikeli Atıkların Sınır Aşırı Taşınması ve Bertaraf Edilmesinin Kontrolüne İlişkin Basel Sözleşmesi ve İzmir Protokolü de tehlikeli atık ithalatını ve ülkeler arası transit geçişini yasaklamaktadır.
Sao Paolo Gemisi yaşanan ilk örnek değildir. Aliağa Gemi Söküm Tesislerinde 1974 yılından beri sökülen gemilerden çıkarılan her türden tehlikeli zararlı kimyasal sınıfından olan bileşenlerin miktarı, nerede ve nasıl bertaraf edildiğine dair bilgi belgeler bulunmamaktadır. Aliağa Gemi Söküm Tesislerinde yaşanan örnekler, yönetim ve denetim mekanizmalarındaki eksiklikler ile çevre ve halk sağlığı sorunları ile bölgede çalışan işçilerin iş sağlığı güvenliğine yönelik olumsuzluklar geri dönülmez sonuçlara yol açmaktadır. Akdeniz havzasında , sadece Aliağa ‘da gemi sökümü yapılmaktadır. Son 5 yıl içinde 741 gemi sökümü yapıldığı bilgisi paylaşılmış olup, bu sayı giderek artmaktadır. Hangi şartlarda hangi özellikte gemiler olduğu ve sökümü sonucunda ne gibi maddelerin açığa çıktığı konusunda kamuoyu ile paylaşılan hiçbir bilgi yoktur.
Ülkemizde atık ithalatı ve atıkların ülkemize giriş yolları yaşanan sorunlar örneğinde; Gaziemir`de 2007 Yılında tespit edildiği ortaya çıkan, ülkemize girişi yasak olan, nasıl geldiğine dair bilgi paylaşılmayan radyoaktif atıklarla ilgili sürecin hala devam ettiği, Gaziemir halkının radyoaktif atıklarla birlikte yaşadığını bir kez daha hatırlatırken; gemide bulunması muhtemel radyoaktif atıkların nasıl bertaraf edileceği hususu çevre ve halk sağlığına ilişkin endişelerimizi arttırmaktadır.
Ülkemizin Atık İthalatında gerçekleştirilen yüksek oranlar ile Atık Çöplüğü Olma politikasını ortaya koymaktadır. Gemi özelinde bugün yaşadığımız süreç ile ülkemizin atık ithalatı sürecinde Avrupa’nın ürettiği ancak kendi topraklarında bertaraf etmediği, başka ülkelerin kabul etmediği atıkların gönderildiği bir çöplük haline getirilmesini kabul etmiyoruz.
Gemi hakkındaki iddialar ile ilgili olarak sorularımıza ilgili kurum, kuruluş ve kişiler tarafından belgelerle birlikte cevap verilmeden, kamuoyu bilgilendirilmeden geminin ülkemiz karasularına girişine izin verilmemeli, söküm işlemi gerçekleştirilmemelidir. Aksi durumda, sürecin hukuksuzca yürütüldüğü ve fiili durumla tehlikeli atığın ülkemize sokulduğuna dair endişelerimiz pekişecektir. Kamusal sorumluluğumuz, yasa ve mevzuatımızın bize verdiği görev ve sorumluluk kapsamında süreci takip edeceğimizi kamuoyuna duyururuz. (Egede SonSöz)