Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, “Kamuoyu yaşanan her depremden sonra bir sonraki depremin afete dönüşmemesi için gerekli önlemlerin alınmasını beklerken, siyasi iktidar depremleri kendi çıkarlarını gerçekleştirmenin zemini olarak kullanmaktadır. Bunun en somut örneği ise 2011 yılında Van depreminden sonra çıkarılan ve ülkemizin deprem sorunu çözeceği belirtilen "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun"un, kentsel rantı yönetme ve dönüştürme aracı haline getirilmesidir” dedi.
12 Haziran 2017'de Türkiye saati ile 15.28'de merkez üssü İzmir Karaburun ile Midilli Adası arasında, büyüklüğü Mw.6.2 olan bir deprem meydana gelmesinin ardından Türkiye’nin deprem ülkesi olduğu gerçeği yine gün yüzüne çıktı.
Yaşanan depremin 4.9 büyüklüğünde olmak üzere 4 adet orta büyüklükte artçı deprem gerçekleşmiştir. AFAD açıklamalarına göre artçı depremlerin sayısı 20'yi bulmuştur. İzmir Valiliği tarafından yapılan açıklamaya göre herhangi bir can kaybı yaşanmamış, ancak başta İzmir, Manisa, Balıkesir olmak üzere depremin hissedildiği şehirlerimizde büyük bir panik yaşanmıştır.
TMMOB Başkanı Emin Koramaz, deprem gerçeği ile yüzleşilmesi gerektiğinin altını çizerek, “Ülkemiz bir deprem ülkesidir ve artık deprem gerçeği ile yüzleşmemiz gereklidir. Ülkemizde üç büyük diri fay kuşağı bulunmaktadır. Deprem gerçeğini yok saymak, sorunlardan kaçmak veya üzerinden geçen zamanı fırsat bilerek gündemden düşürmek bu gerçeğe göre yaşanmasını ve gerekli önlemlerin alınmasını mümkün kılmayacaktır” dedi.
Yılda 20000 adedin üzerinde deprem çözümü yapılan, deprem aktivitesi kanıtlanmış ülkemizin deprem gerçeği ısrarla göz ardı edilmeye devam edilmekte olduğunu kaydeden Koramaz, “Deprem gerçeği ancak sarsıntılar büyük kent merkezlerinde hissedildiğinde gündemde yer bulabilmektedir. Yok sayılan sorunların varlığını hatırlatması, sorunun sıradan bir tekrarıyla karşı karşıya olunmadığı anlamını taşımaktadır.
Deprem bir doğa olayıdır. Aktif deprem bölgesi olan ülkemizde, bu gerçekle ancak bilim ve teknik ile baş edilebilir. Ancak ülkemizde bilimin ve tekniğin gösterdiği yönde çalışma yürütülmemektedir. 17 Ağustostan sonra oluşturulan Deprem Danışma Kurulu, Ulusal Deprem Araştırma Programı, Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı gibi çalışmalar ve sonuçları belirsiz durumdadır. Bu yüzden siyasal iktidarın ve yerel yönetimlerin yeterli önlemi almadığı koşullarda, herhangi bir afet anında ve sonrasında yaşanacaklar doğrudan onların sorumluluğu altında olacaktır” dedi.
“Şehirler ranta kurban edildi”
Koramaz, “Deprem anında ve depremden hemen sonra toplanılacak alanların durumu siyasal iktidarın ülkemize dayattığı anlayışın tam bir iz düşümüdür. İstanbul örneğine baktığımızda, 1999 Marmara depremi sonrasında 493 olan toplanma alanlarından geriye bugün sadece 77 tanesi kalmıştır. Çoğunluğu şehrin cazibe merkezlerinde bulunan diğer toplanma alanları siyasi iktidarın rant politikaları doğrultusunda imara açılmış, AVM’lere, rezidanslara kurban edilmiştir. Kamuoyu yaşanan her depremden sonra bir sonraki depremin afete dönüşmemesi için gerekli önlemlerin alınmasını beklerken, siyasi iktidar depremleri kendi çıkarlarını gerçekleştirmenin zemini olarak kullanmaktadır. Bunun en somut örneği ise 2011 yılında Van depreminden sonra çıkarılan ve ülkemizin deprem sorunu çözeceği belirtilen "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun"un, kentsel rantı yönetme ve dönüştürme aracı haline getirilmesidir” diye konuştu.
“Denetim ticari kaygıyla yapılıyor”
Mevcut Denetim Yasası’nın ticari yanının ağır bastığına vurgu yapan TMMOB Başkanı Koramaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Temel sorunların başında Türkiye’deki yapı stoku bulunmaktadır. Ülkemizdeki yapı stokunun büyük bir kısmı ruhsatsız ve kaçak, büyük bir kısmı 20 yaş üzeri yapılardan oluşmakta, yarıya yakını oturulamaz durumda olan bu yapıların gerekli mühendislik incelemeleri yapılarak ya tamamen yıkılması ya da depreme karşı güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu temel problemin çözülmesi için Mevcut Yapı Denetim Yasası‘nın öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi ve zaman zaman gündeme getirilen teknik müşavirlik şirketi modeli yerine etik değerlere sahip ve uzman yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modeli benimsenmelidir. Depremlere ve diğer afetlere karşı bütünlüklü, sağlıklı, insanca bir yaşam ve çevre için gereken önlemler ivedilikle alınmalı ve halkımız deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrası neler yapması gerektiği konusunda eğitilmesi için gerekli çalışmalara bir an önce başlanmalıdır.”