Selma Artar
Gerçekleştirilen toplantıda Çeşme’nin çevre sorunlarına yönelik; kıyı işgalleri, hızlı yapılaşma, Ege denizinin her geçen gün kirletilmesi, balık çiftlikleri, MV Lady Tuna gemi kazasının Gerence Körfezinde yarattığı çevre felaketi, Çeşme’deki içme suyunun kapasite ve kalitesi gibi pek çok konu masaya yatırıldı.
Toplantı da ayrıca “Çeşme Projesi” adı altında gerçekleştirilecek olan projenin Çeşme’de yaratacağı ekolojik zarara da dikkat çekildi.
Enver Yaser Küçükgil konuşmasında; “Çeşme deyince hepimizin aklına denizi, kumsalı geliyor, peki bizler halk olarak rahat rahat bu kıyılara ulaşabiliyor muyuz? Çeşme’nin kıyı uzunluğu yaklaşık 133 km ve yaz nüfusu kış nüfusunun 30 katı. Neredeyse bütün kıyılar beach clublar tarafından işgal altında, halkın gireceği plajlar çok az ve çok kalabalık. Çeşme böyle giderse çok yakın bir gelecekte kirlenecek. Buranın börtü böceğinden tutun da su altına kadar bütün ekolojik yapısı ve doğal sistemi bozulmaya başladı bile. Bundan 20 yıl önce Gerence körfezinde dalış yaptığımda, özellikle mayıs ayında buraların su altında, rengarenk çiçekler açardı tıpkı tropik bölgelerdeki gibi. Şimdi dalış yaptığımda Çeşme’nin hiç bir kıyısında bunları göremediğim gibi denizin su altında, diplerde adeta soba borusunun külü gibi silkelenmiş siyahlıklarla kaplı bir yapı var ve bu yapı dokunduğunuz zaman sümüksü bir tabaka halinde bulunuyor. Hava koşullarında ve iklimde değişme olursa Ege ve Çeşme denizlerinde de Marmara denizlerindeki gibi bir müsülaj sorunu yaşanabilir çünkü hali hazırda bu yapı var maalesef.
Ayrıca geçtiğimiz yıllarda Gerence körfezinde, MV Lady Tuna gemi kazasında, çok büyük bir çevre felaketi yaşandı. Yaşanan bu felakette 75-80 bin ham petrol bu körfezden, Ildır ve Ilıcaya kadar yayıldı. Üzülerek söylüyorum bu bölgede rastgele bir temizleme yapıldı. Temizlik çalışmaları geç başladı ve yetersiz teknoloji uygulandı. Bu nedenle ekosistemin tüm unsurlarında telafi edilemeyecek zararlar meydana geldi ve etkileri hala devam ediyor, önümüzdeki onlarca yıl da devam edecek.
Çeşme’de ki çeşme sularının kapasite ve kalitesine de değinen Küçükgil; Çeşme’nin tek su kaynağı Kutlu Aktaş Barajı ve buraya ulaşan yeraltı sularıdır. Burası bir baraj falan değil çukur bir alanda su biriktilen yerdir. Eğer burası bir baraj olsaydı, bir barajın çevresinde öncelikle üç kademe koruma bandı olurdu. Bunlardan ilki yakın kademe koruma bandıdır ve 5 km’lik bir alanı kapsar. Orta kademe koruma bandı 10 km’lik bir alanı kapsar. Uzun kademe koruma bandı ise 25 km’lik bir alanı kapsar ve bu alanda faaliyetler kısıtlanır, otoyollar bu havzadan geçirilmez. Buradan geçen araçların egzozundan önce havaya oradan da içeceğimiz suya binlerce kanserojen moleküller bulaşmakta ve bunların çoğu arıtma tesislerinde arıtalamadan kalmaktadır. Bu barajda arıtılıp kullanılabilen su miktarı günlük 500 metreküp hacmindedir bu rahatlıkla 48-50 bin nüfus için yeterli ancak 1 buçuk milyon olan yaz nüfusu için yetmez.
Çeşme’de yapılacak olan “Çeşme Projesi’nde su yetmeyeceği için “ters ozmozla” denizden su arıtacaklarmış. Ben size bu yöntemi ve çevresel etkilerini de hemen anlatıyım. Bu ters ozmoz yöntemi ile denizden alıp arıttığın suyun ancak yarısını kullanabilirsiniz ve teknoloji çok çok pahalı ve bizim gibi ülkelerde henüz bu teknoloji kullanılmıyor, zaten dünya da çok tercih edilmiyor. Sebebine gelince; arıttığımız suyun yarısını yani kullanamadığımız % 50’lik kısmını, tuzluluk oranı 2 katına çıkmış olarak tekrar denize bırakılıyor. Buradaki tuzluluk oranı artmış olduğundan denizdeki ekosistemi bozacak ve su altı yaşamına zarar verecektir. Bu sistem böyle devam ettilerse çok değil 3 yıl gibi bir süre içinde de su altı yaşamı tamamen yok olacaktır.”
dedi. Küçükgil sözlerini; balık çiftliklerinin çevreye verdiği zararları anlatarak bitirdi.