Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un bugün Çeşme’de düzenlediği toplantı öncesinde kaleme alınan bildiriye, İzmir Kent Konseyleri Birliği, Buca, Foça, Karaburun, Konak, Ödemiş, Urla Kent Konseyleri, Urla Kent Konseyi Çevre Komisyonu. Foçep, Egeçep, Gülder, iZmir Yaşam alanları, İzçep,Bornova Halk Forumu, Foça Forum, Sokak Sanatçıları Derneği, Sol Parti İzmir, TKP Çeşme kuruluşları imza attı.
Yapılan yazılı açıklamada şu görüşlere yer verildi;
“Bölgedeki “Acele Kamulaştırma kararının kaldırılmış olması “Koruma ve Gelişim Bölgesi” talanını masum hala getirmez.
İktidar ve talancıları sözde geri adım atılmış gibi, bir kandırmaca içerisindedir.
Önce konuyu bir anımsayalım ocak ayı sonunda gelen “acele kamulaştırma” kararının hemen sonrasında Çevre örgütleri, Odalar, Kent Konseyleri, bilim insanları, Partiler bilgilendirme yapmak ve kamuoyu yaratmak için Urla (14 şubat) ve Çeşme (19 Şubat) toplantılarını gerçekleştirdi.
İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanı, Turizm Bakanı ile görüştü.
Meselenin kamu yararı olmadığı gibi, kamu zararı yaratacağını hemen gören Çevre Örgütleri, Çevre Gönüllüleri, Kurum ve Meslek Odaları 21 ve 24 Şubat tarihlerinde projenin durdurulması için dava açtılar.
Turizm Bakanı Ticaret Odası’nda, yalnızca çağrılı davetlilerin katılabildiği ve basına da kapalı olan bir toplantı düzenledi. Bu görüşme olurken Çeşme’de projenin yöre halkının ve temsilcilerinin görüşünün alınmadan hazırlanmasının yanlış olduğunu vurgulayan bir toplantı yapıldı. İzmir’de Ticaret Odası önünde ise Bakanın toplantısı protesto edildi ve bir basın açıklaması ile talan dile getirildi. (9 Mart).
Kent konseyleri, Partiler, Meslek Odaları yazılı ya da sözlü açıklamalar yaptı, raporlar hazırladılar. Yerel Yöneticileri bu tuzağa düşmemeleri için defalarca uyardılar. 2 aylık bu hızlı süreç pandemi krizi ile duraklamış gibi oldu.
Pandemi bize ekolojik dengeleri bozduğumuzda, korunması gereken alanları yok ettiğimizde, doğayla barışık yaşamak yerine onu yenmeye çalışan girişimler peşinde koştuğumuzda başımıza neler gelebileceğine dair bir ders verdi. Ülkemizin her yöresinde büyük doğa yıkımları sonucu çıkarılan değerli (!) madenlerin böyle bir ortamda nasıl anlamsızlaştığını; ormanlarımızın, meralarımızın, tarım alanlarımızın, hayvancılığın ne kadar değerli olduğunu bir kere daha gösterdi.
Oysa ki 5 mayısta “İzmir Büyükşehir Belediyesi çağrısıyla Çeşme Belediyesi, İzmir Ticaret Odası, Alaçatı Turizm Derneği, Çeşme Otelciler Derneği ile TMMOB’a bağlı 5 meslek odası bir araya geldi. Toplantıda, projeye ilişkin herhangi somut bir belge ve bilginin paylaşılmadığı, sadece turizmin sürekliliğinin önemi ve değerinin vurgulandığı, olumsuzluklar varsa bunların giderilmesi için bir Kurul oluşturulmasına ihtiyaç olduğunun söylendiği öğrenildi. Toplantıya katılan Odalar açtıkları davaya da konu olan itirazlarını toplantıda dile getirdiklerini, Kurul’da kalarak yanlıştan dönülmesi konusunda ısrarcı olacaklarını açıkladılar. Büyük Şehir Belediye Başkanı ise bu toplantı sonrasında Turizm Bakanı ile video konferans aracılığı ile “mini bir turizm zirvesi” yaptığını, “turizmin geleceği ile ilgili önemli kararlar alındığını” basında paylaştı.
Bu gelişmelerle yeniden tazelenen süreç, pandemi günlerinde bile “iştahı kesilmeyen rant çevrelerinin” gözlerinin ne kadar hırsla kaplı olduğunu göstermektedir.
Herkesin can derdinde, geçim derdinde olduğu bu zor günlerde iktidar, yerel yönetimlerin de desteğini alarak doğayı ve yaşam alanlarımızı mahvetmeye devam etme pervasızlığında ısrar ediyor.
Yerel Yöneticiler “ortada proje yok bakalım projelerini görelim” söylemleriyle iktidarı, sermayeyi cesaretlendiriyor, “Marka İzmir” hedeflerini parlatıyor. “Rant varsa bunu Çeşmeliler yemelidir”, ’’Yatırımcıya kırmızı halı sererim’’ diyen Belediye Başkanı Çeşme’yi, Yarımada’yı yok etmenin önünü açıyor, buna destek veriyor.
Önce Belediye Başkanlarına sesleniyoruz. Sizler “İzmir’i katılımcı bir yapı ile yöneteceğiniz” sözünü vererek aday oldunuz. Ama süreç içinde sivil toplum kuruluşlarını ve halkı muhatap almadan, bilimsel verileri önemsemeden, kamu çıkarını gözetmeden “ben seçildim ben ne dersem onu yaparım” noktasına geldiniz. Uzun bir zamandır, kamu yararına görüş ve önerilerin dikkate alınmadığı artık herkes tarafından kabul edilen bir gerçek.
Bu anlamda bizler açık ve net olarak, şu, bu, veya, ama, demeden yukarıda resmi adı olan bu rant projesine karşıyız.
Nasıl ki İzmir’e Körfez Geçiş projesine karşı durduysak, Nasıl ki Jeotermal ihalelerine karşı durduysak,Nasıl ki Zorlu’nun Gökdelenine karşı durduysak,
Nasıl ki kentin utanç alanı olacak olan İstinye Park’a karşı durduysak, Salda’ya, Kaz dağlarına sahip çıkıyorsak, İstanbul’a kanal yapılmasına karşıysak, bu rant projesine de karşıyız.
İstemezükçü olduğumuzdan değil, kamusal alanlarımızın, varlıklarımızın, yaşam alanlarımızın talanına karşı olduğumuzdan.
Bu konuda “rantı biz yiyelim”, “önce projeyi görelim” gibi söylemlerle toplumu projeye alıştırmaya çalışan politikalara da karşıyız.
Bu tür talan politikalarını yürüten kim olursa olsun kamuoyuna teşhir edeceğimizi ilan ediyoruz.”