20 Haziran Dünya Mülteci Günü nedeniyle bir yazılı açıklama yapan İzmir Barosu, dünyada her geçen gün sayısı gittikçe artmakta olan zorunlu nüfus hareketlerinin, milyonlarca sivilin olağan hayatlarını geri dönülmez biçimde etkilediğini belirterek, "Bitmek bilmeyen savaşlar, iç karışıklıklar, politik ve askeri müdahaleler, cinsiyet ve cinsel yönelim temelli ayrımcılık, dinsel, ırksal, mezhepsel çatışmalar insanları vatanlarından ediyor ve onları yaşayabilecekleri yeni yurtlar aramaya mecbur bırakıyor. Birleşmiş Milletler'in resmi rakamlarına göre 2019 yılı itibari ile 70 milyon kişi ya ülke içi zorunlu göçe maruz bırakıldı ya da yaşamakta oldukları vatanlarından yeni ve güvenli yurtlar bulmak üzere ayrılmak durumunda kaldılar. Bu sayı 20 yıl öncesinin tam iki katı. Yani dünyada mültecilik olgusu gerilemediği gibi artarak devam ediyor. On yıl öncesine kadar mülteci meselesine uzaktan bakan Türkiye ise 4 milyonu aşan sığınmacı ile bugün dünyada en fazla mülteci ağırlayan ülke konumuna yükselmiş durumda" diye kaydetti.
İzmir Barosu'nun yazılı açıklamasında şu görüşlere yer verildi;
"Başka ülkelere sığınmak zorunda kalan insanların anıldığı ve onurlandırıldığı gün olan 20 Haziran Dünya Mülteci Gününü anarken, artan mülteci sayısına rağmen ülkelerin mülteci kabul politikalarının gün geçtikçe zorlaştığını, hatta pek çok ülkenin sınırlarını geçişlere tamamen kapatmış olduğunu üzüntüyle dile getirmek gerekiyor. Oysa İnsan Hakları Hukukunun temel belgelerinden olan 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 14. Maddesi ile "Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır." diyerek mülteciliği en temel insan haklarından biri olarak tanımlıyor.
İzmir, gerek Ege Denizi kıyısında Avrupa'ya geçiş güzergâhında olması gerekse son varış noktası olarak mağdur insanlara kucak açması yönünden binlerce yıldır mültecilere ev sahipliği yapan bir kent. Bugün İzmir'de 142 binin üzerinde resmi mülteci nüfus yaşıyor. Bu kişilerin başta iş, eğitim ve sağlık olmak üzere temel ihtiyaçlarının evrensel ilkelere uygun biçimde çözülmesi gerekiyor. Ancak çoğu geçici koruma statüsü ile ülkemizde bulunan mültecilerin kendi hayatlarını güvenle kurabilecekleri, çocuklarını büyütebilecekleri, geleceğe dair planlarını yapabilecekleri şartlar oluşturulmadıkça mülteci sorununun önümüzdeki yıllarda derinleşerek büyümesi de kaçınılmaz bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Gönüllü geri dönüş gibi toplumsal kaygıları düşürmeye yönelik söylemlerin bugün itibari ile gerçeği yansıtmadığını, mültecilerin kendi ülkelerine dönüş koşullarının belki de hiçbir zaman oluşmayacağını, bu sorunun on yıllardır yaşayan başka pek çok ülkede üçüncü ve hatta dördüncü kuşak mültecilerin doğup hayatlarını kimliksiz olarak sürdürmek zorunda bırakıldıklarını ve bu durumun içinden çıkılmaz yeni sorunlar yarattığını yetkililere ve kamuoyuna hatırlatmak istiyoruz. Yaşanılan krizin çözüm yolu, sorunun tüm paydaşlarının ortak akılla üreteceği yöntemlerden geçmektedir. Ülkemizde doğup büyüyen ve okullarımızda eğitim alan yüzbinlerce mülteci çocuk artık bu ülkenin de çocukları olmuşlardır. Bu çocuklara eşit bir gelecek hayali kurdurmak görevi hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu anlamda gerçeklikten kaçmak yerine meselenin ciddiyetle ele alınıp ülkemiz mülteci politikasının orta ve uzun vadeli olarak yeniden şekillendirilmesi gerekmektedir.
Tüm bu tablo içinde ülkemiz ve dünyanın her yerinde ana yurtlarını terk etmek zorunda bırakılan ve yeni bir hayat kurmak için çabalayan tüm mültecilerin 20 Haziran Dünya Mülteci Günü'nde de yanlarında olduğumuzu saygılarımızla bildiririz."