Dünyanın oluşumunda doğmuştu Amik Gölü.
Antik çağda "hayat kaynağı" diye anılırdı.
500 bin dönüme yakın geniş bir alanda milyonlarca canlının yuvasıydı.
Dört mevsim uçsuz bucaksız sazlıklarda, pelikan sürüleri, renk renk balıkçı kuşları, çeltikçi kuşları, kaz, ördek, alabalık, sazan, yayın, turna ve yılan balıkları yaşardı.
Burada yakalanan balıklar pazarlarda satılırdı.
Göçmen kuşların konaklama alanıydı.
Uzun Afrika yolculuğunda bir mola yeriydi.
1970'lerden itibaren köylülere toprak vereceğiz bahanesiyle gölü kuruttular, toprağı köylülere değil, rantçılara dağıttılar.
Topraksız ve tarımsız kalan halk Çukurova’da ırgatlık yapmak zorunda kaldı.
Yöre halkı ırgatlıkla karnını doyurmaya çalışırken, 12 Eylül darbesini yapan Amerika'nın çocukları, Afgan mücahitler için evler inşa etti oraya.
Yıllar geçti, bugünkü iktidar Amik Gölü'ne havaalanı yaptı.
Kimbilir, belki de binlerce şeriatçı savaşçının Suriye'ye ulaşımı içindi!.
Sonunda milyonlarca yılda oluşan gölü 50 yılda yok ettiler.
Bilim insanları, doğaseverler "yapmayın, etmeyin" dediler ama onları dinlemediler.
Asırlardır bir cennet olan Amik Gölü kurutulunca yeraltı suları da çekip gitti bu topraklardan.
Tarım bitti, yaşam bitti.
Hayat kaynağı çöle döndü.
En sonunda doğa bir depremle uyardı kendisine düşman olanları.
MÖ. 4'ncü yüzyılda Antakyalı büyük filozof Libanius şöyle demişti.
"Dünyayı cehenneme dönüştürmek isteyen Deccal yeryüzüne inecek ama Amik Ovası'nda yok edilecek.”
Anlayana...