Cimon yaşlı, dik başlı, Roma İmparatorluğu'na kafa tutan bir adamdı.
Sert muhalefetiyle halkı etkiliyor, sözleriyle düşündürüyordu.
Saray susturulmasına karar verdi.
Tutukladılar.
Cezası ölümdü.
Ama bu ölüm farklı olmalıydı.
Cimon acı çeke çeke ölmeli, ızdırabı Roma topraklarında kulaktan kulağa yayılmalıydı.
Bir zindana kapattılar.
Açlıktan ölmesi için yemek verilmesini yasakladılar.
Ancak günler haftalar geçiyor, Cimon ölmüyordu.
Aksine her gün daha sağlıklı görünüyordu.
Bu işte bir iş vardı.
Hiç yemek yemeyen Cimon nasıl oluyor da açlıktan ölmüyordu?
Gardiyanlar gizlice zindandaki Cimon'u izlemeye başladılar.
Sonunda gerçek ortaya çıktı.
Cimon'un yeni doğum yapmış bir kız çocuğu vardı.
Adı Pero'ydu.
Her gün zindandaki babasını ziyaret ediyor, kapıya arkasını dönüyor ve sütüyle babasını besliyordu.
Gardiyanlar gördükleri manzara karşısında şaşkına dönmüştü.
Kız çocuğu resmen babasını emziriyordu.
Pero'nun bu fedakarlığı kısa sürede Roma sokaklarına, oradan da saraya ulaştı.
İmparatora yakın bir praetor(yargıç) bu olaydan çok etkilenmişti.
Önce sarayı ikna etti, sonra yargıçlar kurulunu toplayıp Cimon'un cezasını kaldırttı.
Üstelik Cimon ve kızı Pero devlet koruması altına alındı.
Bu inanılmaz öyküyü MS 1.Yüzyılda yaşamış Romalı tarihçi Valerius Maximus yazdı.
Konu bir çok sanatçıya ilham kaynağı oldu.
Cimon ve fedakar kızı Pero'nun onlarca tablosu yapıldı.
En ünlüsü, Peter Paul Rubens'in 1625'te bitirdiği paylaştığım tabloydu.
Efendim,
bugün Dünya Kız Çocukları Günü'ymüş.
Ne mutlu kız çocuğu olan babalara.
Tabi bana da...