Bu; bu günün meselesi değildir…
Bu ülkenin tarihteki tek kurucusu, tek lideri ve önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün temelini attığı CHP, bu günlere bir anda gelmedi…
Ecevit genel başkanlığında 6 okun altısını birden yaşatan, ilkelerinden duruşundan ve hedeflerinden sapmayan CHP’de çöküşün; yörüngeden çıkışın başlangıcı, Deniz Baykal genel başkanlığıyla ortaya çıktı…
Torunlarıyla denizde yüzerken fotoğraf çektirmeyi muhalefet yapmak sayan liderin başkanlığındaki bir siyasi partinin ana hedefinin, iktidar olmak olduğunu göz ardı eden Baykal, giderayak partinin dibine dinamit koymuş, Kılıçdaroğlu’nun gelişiyle de o dinamit patlamıştır…
Hatırlayın…
Baykal’ın genel başkanlığının son günlerinde, Kılıçdaroğlu, koltuğunun altında dosyalar ile kanal kanal dolaşıyor, “AKP’nin yolsuzlukları” adını verdiği o dosyaları sallayıp meydan okuyordu…
Baykal’ın aczinden sıkılmış CHP tabanı için Kılıçdaroğlu öyle umut oldu; ya da o dosyaları koltuğunun altına sıkıştıranlar tarafından “umut olarak” gösterildi…
Ama öyle olmadığı, hatta daha da kötü bir oyunun parçası olduğu sonra anlaşıldı…
Kılıçdaroğlu, önce parti üst yönetimini parçaladı… Ardından tabana yayılmak adı altında; CHP’nin oy tabanını genişletmek adı altında partinin kemikleşmiş, bilinen, Atatürkçü, laik, sosyalist, halkçı yapısına gölge olacak tüm unsurlara kapı araladı…
İşte sırf bu yüzden, çözülmeyle çöküş arasında çok uzun bir zaman geçmedi…
Son genel kurulda Muharrem İnce’nin dik çıkışı, söylemleri ve onurlu duruşu, belki ona genel başkanlığı getirmedi ama, bence o sürecin fitilini ateşledi…
Siyasi partileri dinamik yapan, ayakta tutan, tabanlarına umut aşılayan en önemli etkenlerden biri, yenilikçi olabilmesidir…
İnönü-Ecevit devir teslimiyle kazanılan ivme, aslında CHP için önemli bir göstergeydi ve unutulmamalıydı…
Bugün gelinen noktada “muhalefet yapmak, iktidarın her adımını tartmadan eleştirmek” şeklinde algılanır oldu ki, bu duruşların siyasette hiç de yeri yoktur…
Ana muhalefet, iktidarın doğal eleştirmeni olarak, öncelikle “yol gösterici, onarıcı ve inandırıcı” olmadığı sürece, sadece ve ancak “muhalefet” olur ve hep muhalefette kalır…
Ne yazık ki, Kılıçdaroğlu genel başkanlığındaki CHP için gelinen nokta burasıdır; kör tıpadır… Bundan sonrası inanın yoktur…
Bakın!.. Türk siyasetinin önünde çarpıcı bir MHP örneği durmaktadır… Parti tabanında; “iktidar olamayacaksam, iktidarın değneği olurum” şeklinde yorumlanan anlayış, bu ülke için her zaman bir umut olma özelliğini korumuş MHP’yi hale getirdi…
Parti çözüldü, üst yönetim ayrıştı ve ortaya bugün MHP’yi bile aşan yeni bir oluşum çıktı…
İyi Parti, MHP’nin genel başkanlığınca uygulanan katı iç yönetim ve tutarsız muhalefet çalışmaları sonucunda bu hale geldi… İçinden çıkan evlat, MHP’yi belki baraj altına itti…
CHP de rotası bire bir örtüşmese de onlar da MHP gibi artık çözülmenin, hatta belki de parçalanmanın eşiğine geldi…
Bu noktadan çıkışın tek yolu, genel başkan değişimidir…
Partiyi “Atatürk’ün belirlediği rotaya hızla geri döndürecek, 6 okun tamamına sahip çıkacak bir genel başkan, CHP için olmazsa olmaz”dır…
3-4 Şubat’taki kurultay için şu ana kadar 3 aday kendini deklare etti… Eski İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal, YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ve CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce…
Ben bu yarışın, Kemal Kılıçdaroğlu ile Muharrem İnce arasına sıkışacağına inanıyorum…
Ve bir inancım daha var ki, o da CHP delegesinin sağduyusudur…
CHP’de bu yukarıda yazdıklarımı göremeyen bir tek delegenin bile olduğuna inanmıyorum…
Kendini aydın, ilerici, sosyalist, demokrat, halkçı, milliyetçi ve cumhuriyetçi gören her CHP delegesi bilmelidir ki, bu kongre, YOK OLUŞTAN ÖNCEKİ SON ÇIKIŞ’tır…
Tekrar söylüyorum… İnönü-Ecevit değişimi, CHP’yi geçmişte küçültmemiş, tam tersine büyütmüştür…
Kılıçdaroğlu-İnce değişimi de hem ülkemizin, hem CHP’nin, hem de Atütürk ilke ve inkilaplarının yaşaması için OLMAZSA OLMAZ’dır…
CHP, eleştirdiği partilerden bir farkının olduğunu ortaya ancak böyle koyacaktır…
Bu kongreden; İNCELECEK, ve köklerinden yeniden büyüyecek bir CHP umuyorum…
Ülkenin selameti için iktidar değişimini önerenler; bu sürece kendi içlerinde gereken değişimi fark edip, işe bu değişimle başlamazlarsa, seçmeni kendilerine nasıl inandıracaklar ki…