Söz verdiği halde memur ve emeklilere 3600 ek gösterge verilmesi, EYT’lilerin emekli olabilmelerinin sağlanması hususunda kılını kıpırdatmayan hükümet, söz konusu 5’li şirketin yatırımları ve menfaatleri olduğunda pratik çözümü hemen buluvermiş. Bu amaçla 6745 sayılı torba kanununun 80. maddesi ile her türlü proje ve yatırımlar için ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) gerekli değildir düzenlemesini icat etmişti. Mezkur düzenlemeyle artık projenin uygulanacağı bölgede, bu yörenin insanıyla yapılacak yatırım hakkında konuşmak, onların fikirlerini almak gibi süreçlere ihtiyaç kalmamıştı. Bundan sonra diledikleri yere, diledikleri zaman, diledikleri proje ve yatırımları uygulayabileceklerdi. Kanununun yürürlüğe girmesiyle Ülkemizin ayırt etmeksizin tüm bölgelerinde, sırf 5’li şirket karlarını artırsın diye doğa katliamına başladılar.
Bakın neler oldu;
Doğu Karadeniz’de HES’lerle dereler ve akarsularımız kurutuldu.
RES’lerle ormanlık alanlar ve ağaçlar katledildi.
Maden Arama bahanesiyle, atalarımızın bir karışı için binlerce şehit verdiği dağlar, yabancılara tahsis edildi, ülkemizin cennet alanları delik deşik edilerek çöle döndü.
“Türkiye’nin Maldivleri” olarak bilinen, yaklaşık 2 milyon yıllık süreçte oluşmuş, turkuaz suyu ve bembeyaz sahiliyle Salda Gölü, millet bahçesi bahanesiyle TOKİ’ye ihale edilerek, betonlaşmaya açıldı, yetmedi o Mars’a benzetilen kumu ne idüğü belirsiz şahıslarca taşındı, kamuoyundan büyük tepkiler gelince alelacele mermer tozuyla karıştırıp yerine konuldu lakin doğal yapısı çoktan tahrip olmuştu bile.
Alpler’den sonra oksijenin en fazla olduğu, mitolojide Zeus’un sevgilisi İda’nın adını taşıyan, 32 farklı endemik bitki türü barındıran Kaz Dağları’nda Kanadalı şirket tarafından üstelik siyanür kullanılarak, altın çıkarma bahanesiyle 200 bin ağaç katledildi. Yöre halkının ve Tüm Türkiye’nin ayağa kalkmasıyla Kanadalı şirket, oksijen deposu, cennet Kaz Dağlarımızı çöle çevirdikten sonra, altın yok diyerek geri dönmek zorunda kaldı. Halkın mücadelesi olmasaydı cennet Kaz Dağları’mız çöle dönmüş olacaktı.
Dünyanın en yaşlı bitki örtüsüne sahip, hatta buzul çağından bu yana endemik bitkisi bulunan Artvin Cerrattepe’de halkın direnişe rağmen şu meşhur 5’li şirketlerden biri bu seferde “Yeşil Yol Projesi” adı altında bakır madeni arama faaliyetlerine devam ediyor.
12 bin yıllık tarihi Hasankeyf’e, yapılan Ilıca Barajı’yla, Allianoi Antik Kenti baraj suyu altında bırakıldı.
İğneada’da, Mersin Akkuyu’da, elinde feneriyle “Adam arıyorum adam!” diyen Diyojen’in şehri Sinop’ta, Çernobil faciasından ders almamış gibi Nükleer Santral dikiyorlar.
Munzur Dağları’nın tamamı maden arama sahası oldu.
Marmara ve Ege’de “Zeytin Yasasına” rağmen 1600 yıllık zeytin ağaçları kesilip, buralar yapılaşmaya açılmak isteniyor.
Marmarisin Okluk Koyu’nda sit derecesi değiştirilip, 40 bin ağaç kesildi, yerine yazlık saray! yapıldı.
Ata’mızın mirası, Atatürk Orman Çitliği’nin ormanı gitti, geriye külliyesi kaldı.
ODTÜ ormanlarında 50 hektarlık alan bir gecede yok oldu.
Meke Gölü kurudu.
Tecer Gölü kurudu.
Eber Gölü kurudu.
İnanılır gibi değil ama Gümüşhane’de 10 bin yıllık “Dipsiz Gölü”dibinde hazine var diye kuruttular. Sonra da hazine yokmuş deyip, taşıma suyla gölü doldurmaya çalıştılar ama iş işten geçmiş, gölün doğal yapısı çoktan bozulmuştu.
Çeşme’de Ovacık’a JES yapacağız dediler, neyseki Çeşme Halkının mücadelesi sayesinde şimdilik bu girişimleri sonuçsuz kaldı.
Aydınlılar hala JES nöbetinde.
İstanbullular Çılgın Proje “Kanal İstanbul’a” hayır demeye devam etmekte.
Ege’yi Cannes yapacak 20 milyar dolarlık “Çeşme Projesi” kapıda.
Alaçatı Sulak Alanda, Alaçatı Port inşaatları devam etmekte, üç beş kişi yalısının önüne yatını bağlayabilsin diye, 150 kuş türünün doğal yaşam alanı kepçelerle talan edilmekte...
Ve şimdi de
Rize İkizdere’de Karadeniz’in kadınları, yine malum 5’li şirketin köylerinde işletmek istediği taş ocağı için direnmeye devam ediyorlar.
Ülkemin yurtseverleri, İkizdere bizim son kalemizdir. Hepimiz, yöre halkının mücadelesine tez elden destek vermeliyiz. Bu vatandaşlık görevimizin ötesinde bir zorunluluktur.
Bu bağlamda ülkenin tüm STK’ları, muhalefet partileri, aydınlar, sanatçılar tüm gücümüzle Rize İkizdere’deki bu mücadeleye destek vermek zorundayız.
İkizdere halkı kimin bu mücadele kendi yanlarında olduğunu görmeli. Mevcut iktidarın kendilerini değil, 5’li yandaş şirketlerini koruyup kolladığını anlamalıdır yoksa bir gün elimizde cennet ülkemiz diyecek bir doğa parçası kalmayacak. Atalarımızın kanıyla sulanan bu topraklar ya talan ya da yalan olacaktır...