Çoook uzak bir yerden gelmedim aslında Çeşme’ye.
İzmir Basınının üstadlarından “İzmir Baba’nın” adının verildiği Sancar Maruflu Sokaktan geldim. Oğlum burada doğdu, henüz 5-6 aylıkken Çeşme’ye getirdim. Sorsanız oğluma nerelisin diye Karşıyaka’lıyım der. Nerden esti Çeşme’ye gelmek diyecek olursanız, eşime estiler! (ben daha sessiz sakin yerde yaşamak istiyorum diye)
Önce Foça girişiminlerinde bulunsa da, her gittiğinde bizim eve ilahi işaretler gelince vazgeçti, yönünü Çeşme’ye çevirdi, Neyse lafı fazla uzatmayayım ilk başlarda hiç içimden gelmedi, istemedim ne Foça’yı ne Çeşme’yi ama eşim nerde mutluysa ben de orda mutlu olurum diye düştüm peşine geldim Çeşme’ye.
Geldiğimiz ay Mayıs!
Çeşme’nin nerdeyse her yerinden buram buram limon çiçeği kokusu geliyor ki anlatamam, kesinlikle gelip yaşamanız, o kokuyu içinize çekmeniz gerekir.
Çeşme’de neredeyse her evin, her apartmanın bahçesinde mutlaka bir limon ya da mandalina ağacı vardır. Zaten oturduğum mahallenin çok eskiden mandalina ve limon bahçesi olduğunu söylerler.
Çeşme’ye alışma evresindeyim ama bir taraftanda kızıyorum eşime içten içe, o arada balkona falan çıkıyorum, çekiyorum o mis gibi limon çiçeklerinin kokusunu içime, sakinleştirici etkisi de mi var ne? bilmiyorum, “iyi ki de gelmişiz” diyorum.
Derken Haziran ayı geldi yavaş yavaş akşamları balkonda oturmaya da başladık.
Kuş sesleri eşliğinde kahvaltımızı yaparken sabahları ayrı, fonda “Fikrimin İnce Gülü” ile mangal maşa yaparken akşamları ayrı, mis gibi limon çiçeğinin kokusu, arada bir yağmur da tiseler toprak kokusuyla da buluşursa...
Bu arada limonlar yavaş yavaş çiçekten çıktı minik yeşil yeşil görünmeye başladılar, Oğlum küçük tabii durur mu?
Balkondan ulaşabildiğini koparmaya çalışıyor, yakalarsa affetmiyor tabii!
Bizim evde kavga kıyamet gürültü kopuyor! babamız tarafından.
Çarşısı, pazarı, esnafı, yerlisi, denizi, kumu, güneşi derken alışıyoruz Çeşme’ye arkadaşlarımız, dostlarımız, çevremiz de oluşuyor zamanla Oğlum, bol turunç, mandalina ve incir ağacı olan evimizin önündeki parkta oynuyor hava mis, tertemiz! İtiraf ediyim aramızda çok kısa mesafe olmasına rağmen bu hava İzmir’de yok.
Bir arkadaşım var eşi yerli Çeşme’li, sen dedi hiç limon yaprağından limonata içtin mi diye sordu?
Hayır dedim.
Ertesi gün elinde soğuk buz gibi bir sürahiyle geldi. Hava da çok sıcak o gün evde iş yapıyorum. Bak bakalım tadına ne de olsa gurme sayılırsın dedi. Daha içmeden gelen o mis gibi insanı rahatlatan kokusu var ya...
Yok böyle bir şey!
Sıcak, yoğun, sürekli gelenimin, gidenimin olduğu, bol bol misafir ağırladığım, cıvıl cıvıl geçirdiğimiz yazdan sonra kış geldi.
Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim Çeşme’de Eylül de bir başka güzel.
Eee Aralık ayı geldiğine göre,
bahçedeki limonları koparmak serbest artık Oğluma da tabii.
Limon normalde de çok tüketilir bizim evde çaya, çorbaya, balığa, rokaya, zeytinyağlıya ama daha önce kabuğunun da yenebileceğini hiç tecrübe etmemiştim. Çeşme limonun mis gibi kokmasının yanında o kalın kalın kabuklarının yeniyor olması da yine çok şaşırmıştı beni.
Evet evet bildiğiniz elma dilimler gibi dilimleyip kabuğuyla yiyebiliyorsunuz hiç acılık, ağzını buran bir şey yok.
Aksine yedikçe yemek istiyorsunuz.
Bazıları o kadar büyük oluyor ki, iki tanesi bir kiloyu geçiyor neredeyse, tam bir azman anlayacağınız.
Tabii ağacı bahçemizde olunca gelene gidene, eşime dostuma bol bol verdim. Kendim de mutfağa meraklı olduğumdan aklınıza gelebilecek her şeyini denedim bu yüksek aromalı, mis kokulu limonlardan.
Reçelinden, marmelatından, kekinden, kurabiyesinden, limonkört’ünden limonçellosu’na hatta limon kürüne kadar... Çeşme limonundan mı benim elimden mi hepsi de efsane lezzetli oldular.
Paylaşmayı çok seven biri olarak, önceleri Çeşme dışına seyahat ettiğim zamanlarda Damla Sakızı meşhur diye Damla Sakızlı hediyeler alırdım, Çeşme limonunu keşfedip kendimde reçelini falan yapmaya başlayınca gittiğim yerlere Hem taze Çeşme Limonunu hem de ondan yaptığım reçelleri götürüyorum.
Nasıl beğeniliyorlar anlatamam da alameti farikası Çeşme Limonu’nun kendisi.
Artık sormuyorum bile size gelirken ne getireyim diye; cevap belli
Çeşme Limonu!
Nisan ayında yapılan Alaçatalı Ot Festivali’nde, masaların üzerinde aklınıza gelebilecek çeşit çeşit otlu yemeklerin yanında sarı sarı durmuyorlar mı? Kışkırtıcı...
Otlu böreğin yanına mis gibi Çeşme limonundan Limonata...
Zorla günaha sokarlar insanı.
Diyet hikaye :)
Kesinlikle Çeşme’nin iklim ve yöresine has bu Efsane Çeşme Limonu’nun coğrafi işareti alınmalı, üreticileri desteklenmeli, gerekirse teşvikler verilmeli ve her evin bahçesine limon ağacı dikme geleneği devam etmeli ki Çeşme’nin sokaklarını o mis gibi limon kokusu sarsın, geleni bırakmasın.
Pandemiden dolayı çok zor geçirdiğimiz bir kışın ardından bekliyorum yine baharlar gelsin ve Çeşme’de her yer O mis gibi limon çiçeğinin kokusuna bürünsün.
Bahar geldiğinde de sakın ola Limon çiçeklerini reçel yapmak için toplamaya kalkmayın bal arıları fena kızıyor, batırıveriyorlar iğnesini, benden söylemesi!
“Ve bir Temmuz Sabahı, Çeşme’de bir limon ağacının gölgesinde, adını sayıklarken ben...
Çınar’ın altında bir masaya oturup iki limonata içmiştik, yudum yudum onu hatırladım.
Yine gidiyorum aynı yere,
İki tane limonata söyleyip, karşımda sen varmışsın gibi içiyorum.....”