Türkiye'nin en karanlık günlerinin yaşandığı 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden tam 41 yıl geçti.
"Kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek!?” gerekçesi ile yapılan ve Cumhuriyet tarihinde silahlı kuvvetlerin millet egemenliğine ve yönetime üçüncü açık müdahalesi olan 12 Eylül'ün ardından Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı askeri bir dönem başladı. TBMM lağvedildi, anayasa değiştirildi, siyasi partiler kapatıldı, parti liderleri önce gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. Gözaltı, tutuklama, idam ve işkencelerle geçen bu dönem yaklaşık dokuz yıl sürdü, milyonlarca kişi 12 Eylül’ün hışmına uğradı.
12 Eylül’ün hışmına uğrayanlarından birisi de sevgili eşimdir.
1981 mayısında henüz altı yıllık, idealist ve gencecik bir öğretmenken Kahramanmaraş’ın, Pazarcık köyünde görevini yapmaktadır.
Eşimin "Bana insanlığımı bu köy öğretti" dediği köyde hem kürt hem alevi yurttaşlarımız bir arada yaşamaktadır.
Köyün muhtarı bir gün, kirvesine verdiği bir yemek ziyafeti dolayısıyla okul öğretmenlerini de yemeğe davet eder.
Eşim; “Yapılan bu davete icabet gerek.” diyerek severek katılır.
Akşam sazlı sözlü çok güzel bir ziyafet yemeği olur. Ertesi gün görevinin başındayken, okulun bahçesine beyaz bir toros gelir. Sorgusuz sualsiz öğrencilerinin gözü önünde eşimi alıp götürürler. Götürdükleri yer Kahramanmaraş sıkıyönetim tesisleridir.
Kapalı spor salonun kuru zemininde gözleri bağlı, önünde çeyrek kuru ekmek, hortumla sulama şeklindeki misafirliği, sıkı bir falaka ile soslandıktan sonra nihayet kapalı koğuşlardan birine alınır.
Bu arada falaka esnasında sürekli, tek bir soru sorulur; “Şehmuz nerede?”
Şehmuz kim bilmez, bilemez tabii ki eşim.
Sen misin söylemeyen?
40 defa aynı soru 40 defa falaka...
Yaklaşık bir saatlik falakadan sonra koğuşa atılan eşimin şaşkınlığı geçip kendine geldiğinde koğuştakileri merak eder.
Ve tanışma faslı başlar.
Sen kimsin?
Ben Elbistan Halkın Kurtuluşu temsilcisi.
Sen?
Pazarcık filan köyü muhtarı.
Şu tulumlular kim?
Disk üyesi işçiler.
Ya şu ayaklarına krem sürülen kim?
O da Andırın Ülkü Ocakları başkanı.
Peki ya şu koğuşun en dibinde yirmi kadar yaşlı başlı, başında beyaz takke ile tesbih çekenler kim?
Milli Selamet Partililer, örgüt üyesi diye camiden toplayıp getirmişler.
Şaka değil!
Gerçek bunların hepsi üstelik eşim en kanlı canlı tanıklarından. Onun çektiği acı 12 Eylül’de yaşanan acıların milyonda biridir belki.
Darbeci Kenan Evren'in; "Asmayalım da besleyelim mi?" dediği Erdal Eren, Yargıtay tarafından iki kez idam cezasının iptal edilmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla ve yaşı büyültülerek Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde infaz edildi.
650.000'den fazla kişi göz altına alındı.
1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
210 bin dava açıldı ve bu davalarda 230 bin kişi yargılandı.
7 bin kişi için idam cezası istendi.
517 kişiye idam cezası verildi.
50'si infaz edildi.
98.404 kişi "örgüt üyesi" olarak yargılandı.
71.000 kişi TCK 141, 142 ve 163. maddelerinden ceza aldı.
388.000 kişiye pasaport verilmedi.
14.000 kişi T.C. vatandaşlığından çıkartıldı.
30.000 kişi mülteci olarak yurt dışına gitti.
300 kişi kuşkulu şekilde öldü.
Cezaevlerinde 299 kişi yaşamını yitirdi.
171 kişinin "işkence"den öldüğü belgelendi.
95 kişi "çatışmada" öldü.
16 kişi "kaçarken" vuruldu.
73 kişiye "doğal ölüm" raporu verildi.
14 kişi "açlık grevinde" öldü.
43 kişinin "intihar ettiği" bildirildi.
Tüm grevler yasaklandı.
23.677 derneğin faaliyeti durduruldu.
937 film "sakıncalı" bulunduğu için yasaklanırken, bir çoğu da kısmî sansüre uğradı.
30.000 kişi işten atıldı.
3.854 öğretmen,
120 akademisyen işlerinden ihraç edildi.
47 hâkimin işine son verildi.
13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
300 gazeteci saldırıya uğradı.
Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
3 gazeteci silahla öldürüldü.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, insanlık onurunu hiçe sayan uygulamaların mimarları sözde Milli Güvenlik Konseyi üyesi darbeci generallerin belirlediği Danışma Meclisinin hazırladığı Anayasa, 1982’de referandumla yüzde 92'lik "evet!” oyu aldı.
Netice olarak 12 Eylül; aydınlanmaya, işçi hareketlerine, uyanan gençliğe, hak arama mücadelesine, demokrasi ve insan haklarına, bilime, kültüre, sanata ezcümle tüm halkımıza ve Türkiye’ye yapılmış bir darbedir.
Bu ülkenin ruhunda ve vicdanında açılan derin bir yara, KARA BİR LEKEDİR!
Şehmuz’u soracak olursanız eşimin katıldığı yemek davetinde ki kirvenin askerden kaçıp dağa çıkan yeğeniymiş!!!