Çeşme Buluşmaları çerçevesinde, 18 Mart Cumartesi günü Çeşme'de bir söyleşi gerçekleştiren Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Anayasa değişikliği kanununun 16 Nisan tarihinde halk oyuna sunulması konusunda geniş açıklamalarda bulunarak, kendisinin "Hayır" oyu kullanacağını söyledi.
Çeşme çarşısındaki tarihi Aya Haralambos Kilisesi'nde gerçekleştirilen söyleşiye, Çeşme Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç, Başkan Yardımcısı Şakir Karadede, CHP İzmir İl Başkan Yardımcısı Utku Gümrükçü, CHP İlçe Başkanı Ekrem Oran, Belediye Meclis Üyeleri ve çok sayıda vatandaş katıldı.
"Çanakkale Zaferi dünya durdukça kutlanacak"
Konuşmasına, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü ile ilgili düşüncelerini anlatarak başlayan Sabih Kanadoğlu, 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı Zaferi'nin günü ve 25 Nisan'ın ise büyük zaferin başlangıç günü olduğunu hatırlatarak, "Bunu ikiye bölerek, sanki Mustafa Kemal Atatürk'ün Çanakkale Zaferi'nde rolü yokmuş gibi gösterilmek istenmesine yazıklar olsun. Genel Kurmay Başkanlığı'nın bugüne kadar gelenek haline gelmiş afişlerine Mustafa Kemal Atatürk'ün fotoğrafının konmamasına yazıklar olsun. Hele Çanakkale Zaferi'ni, iki oy arttırabilmek uğruna siyasi mücadelelerinde kullanmak isteyenlere yazıklar olsun. Çanakkale, Türk Ordusu'nun ve Türk Milleti'nin itibar ve onurunu tekrar kazandığı zaferin yeridir. O zafer, Balkan harbinin alnımıza sürdüğü kara lekeyi, tekrar sildiğimiz yerdir. Böyle bir yer, o kötü günlerin, siyaseti, Silahlı Kuvvetlerin, Türk Ordusu'nun içine sokmanın o kötü sonucunu ortadan kaldıran ve Türkleri tekrar millet haline getiren zaferdir. Aynı zamanda, İstiklal Savaşı'nın kahramanlarının ortaya çıktığı, yetiştiği, parladığı ve o büyük savaşın temelinin atıldığı yerdir. O halde, biz Çanakkale Zaferi'nin Türk Milleti'nin birliğini ve beraberliğini tekrar ispat ettiği gün olduğunu, bugün de ve dünya durduğu sürece elbette kutlayacağız. Çanakkale'de bugün bir köprü yaparak geçtiğini zannedenler bilsin ki bundan sonra kesinlikle geçilmeyecektir" diye konuştu.
"Türkiye bir korku imparatorluğu haline döndürülmek isteniyor"
Türkiye'nin geleceğinin ipotek altına alındığı veya alınamadığı bir referanduma gidildiğini ifade eden Kanadoğlu, "Bu referandum, Türk Milleti'nin kaderinin çizileceği bir referandumdur. Baktığımızda şöyle bir manzara ile karşılaşıyoruz; konuşması gerekenler konuşmuyor, konuşmaması gerekenler konuşuyor. Tarafsız bir Cumhurbaşkanı konuşuyor. Onun yanında, devlet memuru olmalarına rağmen siyasi iktidarın ortaya çıkardığı, belirli bir şekilde oy istediği valiler, rektörler, savcılar, hakimler yetmemiş gibi imamlar da konuşuyor. Ama konuşması gerekenlerin büyük bir kısmı da susuyor. Bekir Coşkun çok güzel yazmış; nerede o eski Cumhurbaşkanları, o Başbakanlar, Bakanlar, Milletvekilleri? Onlar niye konuşmuyor? Konuşanlar, gayet güzel konuşuyor, ama konuşması gerekenler sessizliğini koruyor. Türkiye bir korku imparatorluğu haline döndürülmek isteniyor. Bu şekilde dönüştürülen bir toplum, bir referanduma değil de sanki plebisite götürülüyor. Referandum başka, plebisit başka bir şeydir. Referandum, belirli bir metnin halka anlatılarak, bunun kabul edilmesi için halk oyuna gidilmesidir. Plebisit, tek kişi için yapılan bir tercihtir. Referandum, elbetteki adil şartlar içerisinde yapılır. Plebisit ise, baskı altında ve bir kişinin ikbali için yapılır. Metnin ne olduğunu, ne getirdiğini, ne götürdüğünü halka açıklama cesaretini göremiyorlar" şeklinde konuştu.
"Referandumda HAYIR diyeceğim"
Referandumda kullanacağı oyu da açıklayan Kanadoğlu, "Sayın Cumhurbaşkanı'nın açıklaması oldu; 'Şahsım için bir şey istemiyorum'. Ama getirilen metne baktığınız zaman, 2 madde Resmi Gazete'de yayınlandığı zaman yürürlüğe girecek. 'Cumhurbaşkanı'nın parti ile ilişiği kesilir' ibaresi çıkarılacak. Parti üyesi ve Genel Başkanı olacak. Yani Resmi Gazete'de yayınlandığının ertesi günü. Diğer madde de, Hakimler Savcılar Kurulu 30 gün içerisinde değişecek. Peki nasıl olur da bu 2 maddenin dışındaki maddeler, 2,5 sene sonraya bırakılır da, bu 2 madde derhal yürürlüğe girer? Anlamak mümkün değil. Biz diyoruz ki, bu bir 'Tek adam' yönetimi getiriyor. Buna karşı çıktılar. Ama Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki; 'Bütün güçleri, tek elde topluyoruz'. Yani bunun gerçekte 'Tek adam' Anayasa değişikliği olduğunu çok net bir şekilde ortaya koydu. Şunu açıklıkla ifade edeyim ki, ben de bu Anayasa değişikliğini ihtiva eden bu kanuna referandumda 'HAYIR' diyeceğim. Bu Anayasa değişikliği, gerçekte 'Tek adam' yönetimine, biat etme zorlamasına ve belirli bir şekilde tek kişinin diktasına bir plebisit olarak halka sunuluyor. Bu HAYIR, kapsamlı bir HAYIR olacaktır. Hem geçmişi kapsayacaktır, yani bu ülkenin kuruluş felsefesine, Cumhuriyetin temel değerlerine, laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti ilkesine ve bu Cumhuriyeti kuran, kurucu Cumhurbaşkanı, her şeyi borçlu olduğumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ve onun arkadaşı İsmet Paşa'ya yapılabilecek her türlü hakareti, aşağılamayı reddettiğim için HAYIR diyorum" diyerek görüşünü dile getirdi.
"Bütün yetkiyi tek elde toplarsanız, bunun adı demokrasi olmaz"
Sabih Kanadoğlu, demokrasilerde kuvvetler ayrılığının önemine de dikkat çekerek, "Evrensel İnsan Hakları bildirgesinde deniliyor ki, 'Eğer bir ülkede kuvvetler ayrımı yoksa, Anayasa yoktur'. 1789'dan bu yana demokratik her ülkede, her demokratik başlangıç, ancak kuvvetler ayrılığı ile mümkündür. Kuvvetler ayrılığı, yasama, yürütme ve yargıdan oluşur. Eğer siz, bu kuvvetler ayrılığını bir tarafa bırakarak, bu 3 kuvvetin sağladığı denetimi ve dengeyi tek bir bir elde toplarsanız, ortaya çıkan rejimin adı demokrasi olmaz. Bunun adı diktadır. O halde, getirilen Anayasa değişikliği, eğer halk HAYIR derse yürürlüğe girmeyecektir, bize neyi getiriyor, ona bakmak gerekir. Belirli bir şekilde Cumhurbaşkanı'na yürütme gücünü veriyorsunuz. Yanında Bakanlar Kurulu yok. Bakanlar adını verdikleri, birer bürokrat haline gelmiş olan, Cumhurbaşkanı istediği zaman gelen, istediği zaman giden ve hatta Milletvekilleri içinden seçtiyse, bakanlıktan uzaklaştırdığı zaman milletvekilliği de düşen kişilerden oluşan, sekreterya gibi bir Bakanlar Kurulu oluşuyor. Bunlar, TBMM'ye karşı sorumlu değil" açıklamasında bulundu.
Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun söyleşisi, dinleyicilerin sorularını yanıtlamasının ardından sona erdi.