İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC), "OHAL, Anayasa Değişikliği ve Basına Etkileri" paneli gerçekleştirdi. Yöneticiliğini İGC Başkanı Misket Dikmen'in yapacağı gazeteciler Nahit Duru ve Doğan Satmış ile Avukat Turgut Kazan'ın konuşmacı olarak yer aldı. TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi Mimarlık Merkezi Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen toplantıda OHAL’in basına ve topluma etkileri masaya yatırıldı.
"OHAL, Anayasa Değişikliği ve Basına Etkileri" paneli açılışında konuşan İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Misket Dikmen, OHAL’in en büyük mağdurlarının başında basın mensuplarının olduğunu kaydetti.
Dikmen, “İzmir’de her üç gazeteciden biri işsiz durumda. 15 Temmuz günü Türk medyasının yıllardır ilk defa bir konuya ortak ve doğru tepki gösterdi ama bunun etkisi kısa sürede tersine esti. Çıkartılan OHAL yasaları ile birçok meslektaşımız haksız yere tutuklandı ya da işsiz kaldı” dedi.
Gazeteci Doğan Satmış ise ‘OHAL, anayasa değişikliği ve basına etkileri’ sunumu gerçekleştirdi.
Satmış, “OHAL maalesef en büyük darbeyi basına vurdu. Tutuklu gazeteciler platformuna göre 150 gazeteci tutuklu. 12 Eylül döneminde bu sayı 31 idi. Kanun Hükmünde Kararlar (KHK) ile kapatılan 159 basın organı var. Basın konseyi 10 bin gazeteci işsiz. OHAL sürecinde basın sektöründe yaşananları şöyle sıraladı: “Siyasi gerekçelerle işten çıkarılanlara örnek de Kanal D İrfan Değirmenci oldu. Attığı Twitler nedeniyle işsiz kalanların sayısını bilmiyorum. Pek çok gazeteci tutuklanma endişesiyle yurtdışında yaşamaya başladı. Bu dönemde otosansür artış gösterdi. Orhan Pamuk'un verdiği röportaj görüşünden dolayı yayınlanmadı. Basın özgürlüğü açısından dünyanın en kötü ülkeleri arasında yer alıyoruz. 180 ülke arasından 151'inci sıradayız. 2002 yılında AKP iktidara geldiği yıl 99'uncu sıradaydı. 15 yılda 151'e indik. 52 basamak birden indik. Tutuklu gazeteci sayısında Türkiye birinci, hemen arkasından Çin, Mısır ve Etiyopya ve Eritre geliyor. Çin'i bile sollamayı başardık. Gazetecilerin tutuklu olmaları yetmiyor, avukatları kısıtlanıyor, kitap yasağı getiriliyor. Basın ilan kurumu aracılığıyla gazetelere ilan cezası uygulanıyor. Yerel gazeteler korkutuluyor. RTÜK aracılığıyla televizyonlara sopa gösteriliyor. Yayınlarına müdahale ediliyor. Gazetecilerin basın kartları iptal ediliyor.”
“Nerede kaldı tarafsızlık?”
Anayasa değişikliği ile kuvvetler ayrılığının tehlikede olduğunu bu durumda medyanın da sessiz kalmasının mümkün olmadığını kaydeden Satmış, şunları söyledi: “Hakim ve savcılar memura dönüşürse gazeteciler neye dönüşür? Anayasa değişikliği cumhurbaşkanına OHAL ilan etme hakkı tanıyor. Bu süreçte KHK çıkarma hakkı var. OHAL rejiminin sonsuza dek karşımıza çıkarılmaması önünde engel yok.
Anayasa Mahkemesi'nin 15 üyesinin tümü Cumhurbaşkanı tarafından atanacak. Nerede kaldı tarafsızlık? Anayasa Mahkemesi basının gücünü koruyacak kurumdur tüm dünyada.
TBMM bilgi edinme ve denetim yolları başlığı artık olmayacak. Bakanlığa sözlü soru hakkı da ortadan kaldırılıyor. Çok önemli haber kaynağımız da bu sorular. Cumhurbaşkanının yeni anayasada istediği zaman yönetmelik de çıkartabiliyor. Basın İlan Kurumu yönetmeliği ve bir çok yönetmelik gazetecileri ilgilendiriyor. Artık onları da cumhurbaşkanı çıkartacak. Anayasa değişikliğinin Türk basının daha da geriye götürecek. 180 ülke içinde 151'inciyi daha da aşağıya ineceğimiz çok açık. Umarım bunun altına inmeyiz.”
“Hayır oyları önde gidiyor”
Avukat Turgut Kazan da, referandum sürecinde “hayır” oylarının önde olduğunu AKP kanadının bundan dolayı stresli olduğunu söyledi. Yapılacak değişiklik ile Türkiye'nin tek adam rejimine döndürülmek istendiğini dile getiren Kazan, “Bu değişiklik ile 'Türkiye uçacak' deniyor. 'Bütün yetkileri bana verin' diye bir anayasacılık olmaz. Parti başkanı olacak, cumhurbaşkanı olacak, bütçeyi o hazırlayacak. İsterse meclisi fesh edecek. Bu yetki bir tek Zimbamve, Türkmenistan, Suriye'de var” dedi.
Krallık, padişahlık rejimi!
Şu anda çıkarılan KHK'lerin keyfi özellik taşıdığını ve yarısının meclise gelmeden çıkartıldığını dile getiren Kazan, “Yapılmak istenilen değişikliklerden krallık, padişahlı rejimi çıkıyor. Kesinlikle başkanlık değil. Başkanlık, kuvvetler ayrılığının en keskin olduğu rejimdir. Türkiye Anayasasızlaştırılıyor. Bu bir felakettir. İktidar çok tatlıdır. Bu frensiz yetkilerle kim olsa, sonu felakettir. Mutlak iktidar mutlak felakettir” diye konuştu. Kazan, Anayasa değişikliğinin Türkiye'ye neler getirdiği şöyle sıraladı: “Anayasa değişikliğinin ardıdndan Cumhurbaşkanı orduyu şekillendirecek. Silahlı kuvvetler siyasal tepişmenin içine sürüklenecek. Türkiye Bizim geçmişimiz Balkanlarda siyasal tepişmeler yüzünden büyük acılar yaşanmıştır. Bölgesel idari yapılar oluşturabilecek.
OHAL ilan edebilecek. Tek adamın yapacaklarına hiçbir fren, denetim olmayacak. Parti başkanı çoğunlukla meclisin önemli çoğunluğun kendisi belirleyecek. Sözlü soru, güven oyunun olmadığı bir demokrasi olacak.
Cumhurbaşkanı bakanları belirleyecek. Cumhurbaşkanı yardımcısı belirleyecek. Yürütmenin siyasi sorumluluğu olmayacak. Bu sorumluluğu olmayan yürütme felakettir. Anayasa Mahkemesi, HSYK, Yargıtay, danıştay, mahkeme üyeleri doğrudan saraya bağlı olacak.”
“Darbe döneminden berbat günler yaşıyor”
Gazeteci Nahit Duru da, 1960 yılından bu yana muhtıralar ve darbeler sırasında gazetecilik yaptığını, bunların içinde her zaman kendisinin darbe yediğini söyledi. “Türkiye ne yazık ki, en az o darbeler kadar berbat günler yaşıyor” diyen Duru, “Türkiye, en az o muhtıralar kadar demokrasisini çizdiriyor. Darbe girişimleri kadar, insanların üzerinde baskı yaratıyor. Hepsi birbirinden beter. Gazetelerin patronları eskiden gazetecilerdi. Şu anda gazetecilikten gelme gazete patronu yok. Halkın özgürce haber alma hakkı elinden alınmış durumda. Çünkü patronlara çok ciddi bir baskı var. 2002'ye kadar basın özgürlüğünü yok zannediyorduk. Yöneticilere kızıyorduk. 2002'den sonra giderek basın kutuplaşmaya yandaş olmaya, amiral gemisi denilen gazete, geri adım atmaya, merkez medya biat etmeye başlayınca bu sefer halkın haber alma imkanları tamamen ortadan kalktı” diye konuştu.
Eyalet sistemi uyarısı
Anayasa'nın 126. maddesinin yapılacak referandum ile değiştirilmek istendiğini söyleyen Duru, “Bu madde devletin yapısını belirliyor. İlleri, illere bağlı ilçeleri anlatıyor. Yapılacak değişiklik ile 'birden çok ili içine alan merkezi idare kurulabilir' deniyor. Yani TBMM'den alınan hak Cumhurbaşkanına tek imza ile veriliyor. Bu özerk bölgelere yol açabilir. Eyalet sistemine yol açabilir. Türkiye'nin üniter yapısı elinden uçabilir” dedi.
15 Temmuz'da TBMM dahil basın ve halkın ciddi direnç gösterdiğini de belirterek, şöyle dedi: “Halkımız ve basın demokrasiye sahip çıktı. Bu tarihten sonra iktidar kanun hükmünde kararname ile meclisin yetkilerini elinden aldı. Böyle bir yapı içinde TBMM'nin dışlandığı günlerde referanduma gidiyoruz. Anayasa değişikliğine hayır oyu verecekler terörist ilan edildi. Bu mantığı kabul etmek mümkün değil. 'Diktatörlüğü diktatörler değil ona boyun eğenler getirir' diyen Bülent Ecevit ile 'Oylarınızı kullanırken çocuklarınıza ve torunlarınıza temiz bir isim bırakmaya imtina ediniz. İmtina ediniz ki Türkiye'nin başına diktatörlük gelmesin' diyen İsmet İnönü'yü saygı ile anıyorum.”