İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Başkanı Misket Dikmen, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir İl Kadın Kolları Başkanlığı’nca Cumhuriyet’in ilanının 95. yıldönümü kapsamında düzenlenen Cumhuriyet’in Hukuk Sisteminde Kadın konulu bir panele konuşmacı olarak katıldı. Konuşmasında Cumhuriyet öncesi Osmanlı döneminde kadınların verdiği hak mücadelesinden örnekler veren Dikmen, “Özellikle kadınlar için; Cumhuriyet özgürlüktür. Var olmaktır. Yurttaş olmaktır. Nefes almaktır. Cumhuriyet kadını özgürleştirir” dedi.
Moderatörlüğünü CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Fatma Köse’nin yaptığı panelde konuşmacı olarak İGC Başkanı Misket Dikmen ve kapatılan YARSAV Başkan Yardımcısı, Hakim Murat Aydın yer aldı. Etkinliğe CHP İzmir İl Kadın Kolları Başkanı Nurşen Balcı, Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş, Kadın Kolları MYK üyeleri, il ve ilçe örgütlerinden çok sayıda kadın katıldı.
Panele izleyici olarak katılan Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş kadının özgürleşmediği toplumların özgür olamayacağını söyledi. Konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk’e de teşekkür eden Pekdaş, Cumhuriyet’in bir kadın devrimi olduğunu vurguladı. Kadınların daha çok çalışarak daha çok iş başaracağını dile getiren Pekdaş, “Bizler çalışarak başarabiliriz. Başarırsak, Türkiye başarır” dedi. CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Fatma Köse ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ulusun kurtuluş mücadelesinin simgesi olduğunu söyledi. Köse, kadın hakları için mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceklerini dile getirdi.
Cumhuriyete giden süreci kadınlar etkilemiştir
Açılış konuşmalarının ardından gerçekleşen panelde ilk sözü İGC Başkanı Misket Dikmen aldı. Dikmen konuşmasında Cumhuriyet öncesi Osmanlı döneminde kadınların verdiği hak mücadelesine değindi. Dikmen ayrıca Türk basınının kadına bakışını elen alan dönemin haberlerinden de örnekler verdi.
Dikmen şunları söyledi:
“Özellikle kadınlar için; Cumhuriyet özgürlüktür. Var olmaktır. Yurttaş olmaktır. Nefes almaktır. Cumhuriyet kadını özgürleştirir. Cumhuriyet Hukuk Devletidir. Hukuk Devleti temel hak ve özgürlükleri esas alır. Demokrasi kafa sayısıyla değil Hukuk Devleti çatısı altında nitelikli bireylerle gerçek anlamda yaşanabilir. Aslında, Türkiye'de kadın hareketinin geçmişi hayli eskidir, yüzyıldan önceye gider, Osmanlı'nın son döneminde başlamıştır. Batılı hemcinsleriyle ilişki ve etkileşim içinde olan Osmanlı kadınları, 1870'lerden başlayarak, söz söyleme hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı ve aile içinde saygın bir yer edinme hakkı, çok eşliliğin kaldırılması, tek taraflı erkek hakkı olan boşanmanın kısıtlanması için mücadeleye başladılar. Yirminci yüzyıl başlarında bu mücadele daha da şiddetlendi. Öyle ki, kadınlar üniversitede okuma, devlet dairelerinde memur, fabrikalarda işçi olarak çalışma haklarını kazandılar. 1917 Aile Kararnamesi ile, Müslüman kadınlar da diğer cemaatlerin yanı sıra, batılı toplumları derinden etkileyen kadın hareketinden çok şey öğrendiler. Çok eşliliği kısıtlayan ve boşanma hakkını tanıyan ileri adımlardan yararlandılar. Bu, İslam dünyasında bir ilkti. Kurtuluş mücadelesi ve Cumhuriyet bu süreci hızlandırdı. Türk kadınına yol açtı. Mustafa Kemal Atatürk, Türk toplumunu çağdaş devletler seviyesine ulaştıracak gücün devrim ilkeleri doğrultusunda yetiştirilmiş kuşaklardan kaynaklandığını düşünmüş, Cumhuriyet’in ideal kadın tipini bu kuşakları yetiştirecek, ailede, toplumda ve devlet idaresinde erkeklerle eşit koşullara sahip kadın olarak belirlemiştir.”
Kadına yönelik her saldırı Cumhuriyet’e yöneliktir
Hakim Murat Aydın ise konuşmasında Osmanlı’dan günümüze kadınların hak mücadelesine değindi. Aydın şunları söyledi:
“Bir erkek kadın özgürlüğünü niye savunur. Maço kültüründe iktidarın yarısını paylaşmak zorunda değilsiniz. Ev işlerini paylaşmak zorunda değilsiniz, iş yaşamında rekabet etmek zorunda değilsiniz. Baktığınızda keyifli görünüyor. Bir toplumun yarısı özgür değilse kalan yarısı özgür olamaz, bir toplumun yarısı gelişmiş değilse, diğer yarısı gelişmiş olamaz. Bir toplumun yarısı üretmiyorsa, diğer yarısının ürettiği bir işe yaramaz. O yüzden kadının özgürleşme mücadelesi aslında erkeğin özgürleşme mücadelesidir. Omuz omuza, dayanışma içinde birlikte yapılması gerekir. Erkeğin egemen olması anlayışını üretenler, sizlere bir kadın hakları alanı çizerler, siz orada oyalanırsınız. Sizi büyük iktidar alanından uzak tutmak için küçük iktidar alanı verirler. Kadınlar bu alanla yetinmemelidir. Kadınlar bu mücadeleyi Osmanlı’nın son döneminde başlattılar. Çok daha zor koşullarda başlattılar. Aydınlanma ideali iki temel üzerinde oturur, geniş halk kitlelerine laik ve bilimsel eğitim verilmesi ve kadının eşit birey olarak toplumda yer alması. Karşı devrim süreci de işte buradan başlar. Eğitimi din temellerine oturtur, kadını toplumsal hayattan çekerseniz Cumhuriyet’i yıkmış olursunuz. Kadına yönelik her müdahale ve saldırı Cumhuriyet’e yöneliktir.”