Panelde, eğitimci Selçuk Bilir "1980'den günümüze eğitimde dinselleşme", psikiyatrist Deniz Arık Binbay "Din eğitiminin çocuklar üzerindeki etkileri", Avukat Ozan Akalın "Din eğitimine karşı mücadele olanakları" başlıklı birer sunum gerçekleştirdiler.
12 Eylül Salı günü düzenlenen paneli, Çeşme Kent Konseyi Başkanı Ömer Önal, Eğitim-Sen Çeşme Temsilciliği Başkanı Hasan Karakaya ve çok sayıda vatandaş izledi.
"Toplumsal yaşamı din kurallarına göre düzenlemeye çalışıyorlar"
Panelin açılış konuşmasını yapan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı Sedat Mutlu, 12 Eylül 1980 darbesinden bu yana ülkemizin adım adım karanlığa gömülmek istendiğini belirterek, "Türkiye bir islam devleti olma yolunda hızla ilerlemektedir. Ülkemiz dinsel kurallarla yönetilmeye, eğitimi ve hukuku din temellerine dayandırmaya, Toplumsal yaşamı din kurallarına göre düzenlemeye ve dini siyasete egemen kılmaya çalışıyorlar. Bu karanlık gidişat, din dersinin zorunlu kılınması uygulaması, 4+4+4 eğitim sistemi ile gelen yeni düzenlemelerle ilköğretim çağına kadar indirilmiştir. Çocuklarımız, gençlerimiz düşüncelerini özgürce ve bilimsel yöntemlerle belirleme hakkına sahiptir. Bu nedenle zorunlu din dersi eğitimi ile islamın bir meshebinin çocuklarımıza dayatılması, bu haklarının gasbı anlamına gelmektedir. Tarikatların, cemaatlerin, her türlü gerici vakıf ve teşkilatların asli unsur haline getirildiği eğitim sistemi, bir yandan çocuklarımızın akıllarını esir almakta, onları bilimsel ve özgür düşünce yönteminden uzaklaştırmakta, bir yandan da ülkemizin geleceğini karartmaktadır" diye konuştu.
"Gerici eğitime karşı sesimizi yükselteceğiz"
Başta eğitim sistemi olmak üzere tüm kamusal hizmetlerin dinsel kural ve referanslarla dönüştürülmeye çalışıldığını ifade eden Sedat Mutlu, "Tehlike büyük, görev acildir. İşyerlerimizde, okullarımızda, mahallelerimizde ve sokağımızda, gericiliğe karşı mücadele etmeliyiz. Aydınlanma için verdiğimiz mücadelenin bildik çevrelerce din düşmanlığı olarak sunulmasına asla sessiz ve tepkisiz kalmayacağız. Laikliği keskin bir biçimde savunurken, milliyetçi savunmalara asla izin vermeyeceğiz. Artık saldırı haline gelen ırkçı, dinci, mezhepçi kışkırtmalara karşı yaşamı savunacağız. Bugünkü toplantımız, karanlığa karşı aydınlanma mücadele kararlığımızı göstermek içindir. Ülkemizin karanlığa gömülmesine izin vermeyeceğiz. Gerici eğitime karşı sesimizi yükselteceğiz. Başka çare yok. Yarın çok geç. Gelin canlar bir olalım" diyerek sözlerini tamamladı.
"Müfredat değişikliği ile dinselleştirmenin yanına bireyselleştirme getiriliyor"
Panelin ilk konuşmacısı, eğitimci Selçuk Bilir, Milli Eğitim Bakanlığı'nın Ocak ayında, alelacele çıkardığı yeni müfredatın bu sene uygulanacağına dikkat çekerek, "Yeni müfredattan cihad konusunu çıkarmak zorunda kaldılar. Ayrıca ders kitabındaki bir karikatür yüzünden sorun çıktı. Onu da değiştirdiler. 12 Eylül'den bu yana eğtimde dinselleşme giderek artarken, AKP iktidarından bu yana da bunun daha katmerlisini yaşıyoruz. Müfredat değişikliği ile dinselleştirmenin yanına bireyselleştirme ve piyasalaştırma getiriliyor. Bu onlar için çok önemli. Asıl amaçları piyasacı bireyler yetiştirmek. Yeni müfredat, halkın egemenliğinin karşısına, 'Hakimiyet Allah'ındır' anlayışını, Anayasa'nın ve hukukun karşısına, kutsal kitapları, insan haklarının karşısına inananların haklarını, laikliğin karşısına din devletini, demokratik ve sosyal hukuk devletinin karşısına şeriatı koymaktadır. Bu anlayışla 1923'te kurulan Cumhuriyet'in sonuna gelmiş bulunuyoruz. Müfredat sorunu, sadece derslerde okutulan kitaplar değil. Aslında bir ideolojik mücadele. Bu nedenle müfredata karşı verilen her mücadelenin büyük önemi var" diye konuştu.
"Yasakçı eğitim, utanç, suçluluk, günahkarlık duygularına yol açar"
Psikiyatrist Deniz Arık Binbay da yaptığı sunumda, dinin çocuğun büyüsel düşüncesini hem beslediğini, hem de çocukta korku yarattığını belirterek, "Onu düşünmek günah, bunu aklından geçirmek günah gibi yasaklamalar getirildiği zaman, çocuk düşündüğünün gerçek olduğunu zannediyor. Çocuklar, ruhsal ve fiziksel olarak erişkine bağımlıdırlar. Tek başına hareket edebilmeleri, hem ruhsal hem de fiziksel olarak kısıtlıdır. Dolayısıyla daha çok korkarlar, kendilerini, daha çok güçsüz ve güvensiz hissederler. Korkmaya eğilimli bir kişiye korku üzerinden bir şeyleri öğretmeye çalıştığınızda, tabi ki bu korkular bir takım yaralar açacaktır. Kız ve erkek çocuklarının yan yana oturmasının bile sakıncalı görüldüğü bir bakış açısı var. Bu yasakçı eğitim, çocuğun içindeki dürtülerin, duyguların kötü algılanılmasına, dolayısıyla utanç, suçluluk, günahkarlık duygularına yol açar" şeklinde konuştu.
"Din dersinde sünni mezhebi anlatılıyor"
Avukat Ozan Akalın da zorunlu din dersleri uygulaması ile ilgili yapılacak hukuki işlemler hakkında bilgi vererek, "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi, Anayasa'mızın 24. maddesinde, bütün vatandaşların din, vicdan ve kanaat özgürlüğüne sahip olduğunu belirttikten sonraki fıkrada, din ve ahlak eğitiminin devletin denetiminde ve kontrolünde verileceği ifade edilerek, Anayasal bir hak ve görev olarak karşımıza çıkıyor. Ama aynı Anayasa'nın değiştirelemeyeceği, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyeceği maddeleri arasında sayılan Türkiye'nin laik bir hukuk devleti olduğu ilkesiyle çelişmeyecek bir din dersi olması önemli. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ek protokollerinde, çocuğun din ve ahlak eğitimi alırken, anne ve babasının kaygı, istek ve arzularından tamamen bağımsız bir şekilde hiçbir zaman hareket edilemeyeceğinden bahsediliyor. Bizdeki Yüsek Mahkemeler'in de söylediği şu; 'Bizde zorunlu bir Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi var. Ama okullarda gördüğümüz ders, o ders değil. Bu dersin içeriği, din dersidir. İslam dininin, sünni mezhebinin ayrıntılı bir şekilde çocuklara anlatıldığı, belletildiği bir derstir. Bu nedenle bu dersi almak istemeyen öğrenciler, bu dersten muaf tutulmalılar. Bu konu, çeşitli mahkeme kararlarında da yer alıyor" dedikten sonra öğrenci velilerinin çocuklarının din dersinden muaf tutulması için verilecek dilekçenin şeklini anlattı.